1951'in Temmuz ayında "Atatürk'ü Koruma Kanunu" çıkarıldı. Amaç Kemalizm'in ideolojik kaynağı olan Atatürk'ü, heykellerini ve benzer yapıtları korumaktı. Acaba gerçek amaç bu muydu? Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki bu kanun:

Çok partili sisteme geçmiş Türkiye'de, Atatürk'e sahiplenmenin ve onun üzerinden siyaset yapmanın bir yansımasıydı.

Diğer bir yanıyla bir ölçüde Atatürk'ü tabulaştırma projesiydi. Tabulaştırılan Atatürk'ün toplumsal muhalefette baskı aracı olarak kullanılmasının önünü açmaktı.

Çünkü Türkiye, ABD'nin siyasal ve stratejik baskısı altına girmişti. Duyulan milli tepkilerin susturulması ve bastırılması gerekiyordu.

Yani bir ölçüde Kemalizm, Atatürk'ü korumak adına tutsak edilmeye başlanmıştı.

İkinci Dünya savaşından sonra soğuk savaşın ilan edilmesiyle iki kutuplu bir dünya oluşmuştu. ABD'nin liderliğinde Kapitalist Blok, Sovyetlerin liderliğinde Sosyalist Blok.

Bölgede ve de özellikle ülkemizde ABD'nin etkisi artmıştı ve de halen artarak devam etmekte. Ülkemizde ABD'ye askeri üsler verilmişti ve de yine verilmekte. "Füze savunma kalkanı" gibi... Bugün İncirlik üssünün tüm bölgeyi ve Ortadoğu'yu nasıl kontrol altında tuttuğu sanırım görülebilmekte.

Yine ABD ile birçok ikili anlaşmalar yapılmıştı ve de yine yapılmakta. İşte milli bir rahatsızlık yaratan bu durum, 1960'lı yıllarda Türkiye gençliğinin gündemine girdi. Gençlikte, ana damarı "Ulusal Bağımsızlık" olan Kemalizm'e hızlı bir yönelme oldu. Gençliğin dünyasında "anti-emperyal" refleksler yükseldi.

Sol gençlik daha çok Kemalizm'in ulusal bağımsızlık, laiklik, anti-emperyal karakterini, sağ gençlik milliyetçi karakterini kendine şiar edindi.

Ancak, gençlik daha radikal uçlara savruldu ise de emperyal politikalara, emperyal sömürüye karşı mücadelesini yükseltti.

Gençlik bu mücadelesini yükseltirken komprador kesim cumhuriyetten besleniyor, nimetlerini paylaşıyordu. Bir kısım Kemalist ise Kemalizm'in popülaritesini yaşıyordu.

68 Kuşağı bunlara "Gardırop Atatürkçüleri" demişti. Bunlar Atatürk gibi giyinirler, büyük rozet takarlar, büyük bayrak asarlar, evlerinin her köşesini Atatürk resimleriyle süslerler... Bunlar 10 Kasım törenleriyle ve onuncu yıl marşıyla yetinirler... Şimdi toplum bu tip Atatürkçülerle doldu.

Unutulmamalıdır ki, 68 kuşağı olarak bir dönem siyasi ve toplumsal hayata damgasını vurmuş bu gençlik en fedakâr, en cesur, en samimi, en inançlı kuşaktı.

Hiçbir yarar ummadan, hiçbir çıkar beklemeden tüm benliğiyle kutsadığı bir milli kavganın içinde yer aldı bu kuşak.

Onların niyetleri, ülke üzerinde egemen olmaya başlamış emperyal siyasetlere karşı toplumun refleksini yükseltmek, bağımsızlık karakterini yüceltmekti. Çünkü bağımsızlık, kurtuluş savaşının temel karakteriydi.

Gençlikte yükselen bu anti-emperyal oluşumdan rahatsız olanlar, bu gençliği karşı karşıya getirdi. Ve bu kuşak bir gün birbirine silah çeker hale geldi. Bugün birçoğu ve o günün gençlik önderleri, bizi birbirimize boğazlattılar diyebildi.

Örneğin o günün gençlik önderleri, Kemalizm hakkında neler demiş bir bakalım:

Genel olarak sol gençlik, "Kemalizm, emperyalist boyunduruk altında olan yarı sömürge ülkelerin devrimci milliyetçilerinin bir kurtuluş bayrağıdır. Kemalizm'e ruh veren, onu yaşatan, milli kurtuluşçuluğun tavır alışıdır" demişti.

Yine solda ki gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş, "Kemalist devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yekvücut olmak zorundadır" demişti.

Gençliğin Ülkücü lideri Muhsin Yazıcıoğlu ise, "Atatürk çizgisinden sapan yöneticilerin, bugün ülkemizi tehlikeli maceralara ittiğini, ülkemizin çıkarlarını kendi çıkarları uğruna heba ettiklerini de üzülerek görmekteyiz. Bu türden siyasilerle yaptığımız mücadelemizin temel fikrî dayanağı, elbette Atatürk'ün manda ve himaye kabul etmeyen tam bağımsızlık kavramında saklıdır" demişti.

Görülmektedir ki o gün gençlik sağda da olsa solda da olsa, fikrî desteği Kemalizm'den almışlardı. Bir ölçüde Kemalizm'in temel hedefleri doğrultusunda mücadele etmişlerdi.

Ne yazık ki 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahale ve darbe dönemlerinde, bu gençlik büyük ölçüde tahrip edildi. Ve ağır bedeller ödedi bu gençlik. Acıyı birlikte duydu, şiddeti birlikte gördü, işkenceyi birlikte yaşadı bu gençlik.

Üstelik Kemalizm adına tahrip edildi o idealist gençlik. Aslında tahrip edilen gençlik değil, onların yükselttiği Kemalizm'in "bağımsızlık" karakteriydi.

Bu gün emperyal politikaların Kafkasya'da, Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da, Suriye'de ve tüm Arap ülkelerinde yani tüm çevremizde yaptıklarını görünce, o genç kuşağın ne kadar haklı olduğu sanırım anlaşılmaktadır.

Bilinmelidir ki o gün gençliği tahrip edenler, aslında Kemalizm adına Kemalizm'i tahrip etmişlerdi; Kemalizm adına Kemalizm'i tutsak etmişlerdi.