Onu bilir, onu söylerim; Tarih boyunca Türk’ün en büyük, en sinsi düşmanı, Arap Ulusu olmuştur.

Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti; bugün olduğu gibi, tarihinin her döneminde, Arap ayak oyunlarının ve çağımızla bağdaşmayan Arap Kültürünün(!) baskısı altında kalmıştır.

Yavuz Sultan Selim dönemine kadar; Arap Emperyalizminden kendisini koruyup, kollayabilen; dolayısıyla sürekli büyüyen, gelişen ve o günün koşullarında çağdaşlaşan Osmanlı; Yavuz Sultan Selim’le birlikte Arap Kültür emperyalizminin etkisi altına girmiş, giderek Araplaşmış, bilime sırtını dönmüştür.

Sadece “Araplaşarak”, kirlenmekle kalmamış; Ortadoğu tarikatları tarafından altının oyulmasına, Türk Kültürü’nün yok edilmesine bilinçli olarak göz yummuştur.

Bunun bilincinde ve ayırdında olan Ulu Önder Büyük Atatürk; Türkiye Cumhuriyetini, Arap etkisinden kurtarmak için; Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra en büyük uğraşı bu uğurda vermiş; aslını inkâr eden “Araplaşmış Çarpık Osmanlı Zihniyeti” yerine; tekrar Anadolu Türk Felsefesini egemen kılmıştır.

Ancak Mustafa Kemal Atatürk çapında olmayan, olamayan Atatürk’ün halefleri; (Atatürk’ün ölümüyle birlikte hortlayan) Türkiye’deki Arap Kıçı Yalayıcıları’nın faaliyetlerini bilmezden, görmezden duymazdan gelmişler, özellikle de 1950’ den sonra, ülkeyi (Yavuz Selim döneminde olduğu gibi) tamamen “İğrenç Bedevi Kültürüne” terk etmişlerdir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti; içten ve dıştan gelen tüm darbelere karşın, hâlâ ayakta durabiliyorsa, bunun en önemli nedeni; bir anlamda Türk Rönesansı sayılabilecek, Ulu Önder Büyük Atatürk’ün bu büyük kültür devrimiyle eğitilen, O’nun felsefesini özümseyerek yetişen kuşaklar sayesindedir.

Şimdi sakın ola ki birileri çıkıp, bu gerçekleri saptırmaya ve sulandırmaya kalkmasın.

Bu hareketin dinle, inançla hiç bir alakası yoktur.

Bu hareket tamamen siyasidir. Türkiye’yi, Araplaştırma ve Talibanlaştırma çabasıdır. İşin en acı yanı, bu çabalar maalesef “Türk olduğunu, Türklüğüyle övündüğünü ve bu ülkeye, bu topraklara bağlı olduğunu” söyleyen geri zekâlı pek çok insanımızca da desteklenmekte, kabul görmektedir.

Dün de, bugün de... Ülkenin önünü tıkayan, siyaseti kilitleyen, bu çağda hâlâ abuk sabuk “... şu günah, bu günah” tartışmalarıyla; bu Ülkeye, bu Ülkenin insanına zaman kaybettiren; toplumu bölüp parçalayan; Ülkeyi, Takiye Ustası Siyasetçi Müsveddeleri’nin elinde oyuncak eden; işte bu zihniyettir.

Bunları neden anlatıp, niye yazıyorum?

400 yıldır Osmanlı tarafından aç karınları doyurulup, canları, namusları korunan Taliban zihniyetli Yobaz Vahhabi; Cidde, Mekke ve Taif’teki cumbalı Osmanlı evlerini, Mekke’deki Osmanlı Cervel Askeri Kışlası’nı, Osmanlı’nın Kabe’yi korumak için 1770 yılında yaptığı Ecyad Kalesi’ni ve Türk Şehitliği’ni yerle bir etti...

Hâlâ hıncını ve kompleksini yenememiş olmalı ki; “restore ve onarımlarına maddi kaynak sağlama, bahanesiyle” Balkanlar’daki Osmanlı izlerini silmek için, sınırlarının ötesinde de, bildik Arap Oyunlarını oynuyor.

Arnavutluk’ta, Kosava’da ve de bütün Balkanlar’da; “bedava restore yutturmacısıyla”, Osmanlı eserlerini temeline kadar sıfırlayıp, sözüm ona modern mimari tarzda cami, mescit, şadırvan yapıyorlar.

Bu katliamlara karşılık, sırf tepki vermiş görünmek için cılız bir sesle kendilerini uyaran Türkiye’nin tepkisine karşı da; utanıp sıkılmadan, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e (Suudi Yönetimi’nin sesi olarak bilinen Okaz Gazetesi kanalıyla) hakaretler yağdırıyor.

İşte Arap!... İşte Vahhabi!... İşte Arap zihniyeti!...

Peki... bu barbarlıklar, bu hakaretler, bu oyunlar karşısında; bu Zibidilerin Türkiye temsilcileri Arap Yalakası Yobazlarımız, ne yapıyor?...

… …

Daha fazla söyletmeyin beni, Allah’ınızı severseniz...