Sanırım Türkiye'de en zor meslek yazar ya da gazeteci olmak.
Her yazılan kitap için ya da her yazılan haber için devlet yakana yapışabilir.
Yani bu iş tehlikeli, bu işin riski var. Ama yine de gazeteciler ve yazarlar bu
tehlikeyi de, bu riski de göze alabilmekte. Aslında toplumun en cesur insanları
bunlar olsa gerek.
Son günlerde "Tutuklu Gazete" adıyla bir gazete
yayınlandı. İçlerinde Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, Nedim Şener,
Ahmet Şık, Soner Yalçın olmak üzere 40'tan fazla tutuklu ya da hükümlünün
yazılarıyla dolu. Her biri Silivri, Kandıra, Sincan, Antep, Tekirdağ, Adana,
Bitlis, Edirne gibi cezaevlerinden.
Her birinin cezaevine girme nedenlerini bilemiyorum ama
ortak yanları gazeteci olmaları, yazar olmaları. Yazdıkları yazı ya da
verdikleri haber de ortak suçları gibi.
Oysaki basın toplumun ortak bir dilidir. Toplumda oluşan
fikir zenginliğinin yansıdığı bir sestir. Ama ne yazık ki bu sesi duyuran
basın, bu sesi duyuran yazarlar, çizerler devletin elini sürekli ensesinde
hissetmişlerdir.
TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) Başkanı Ercan İpekçi'nin
verdiği bilgiye göre, bugün cezaevlerinde 97 gazeteci bulunmaktadır.
Ve bu durum uluslararası siyasi alanda sürekli
eleştirilmiştir. 88 yıldır içinde yer almaya çalıştığımız Batı'nın kurumları,
ülkemizdeki basına yönelik bu durumu sürekli kınamış ve bu konuda uyarılarda
bulunmuştur.
Bizim ülkemizde yazarlara, gazetecilere yapılan bu baskı
yeni de değildir. Cumhuriyet öncesinde Namık Kemallere yapılanlarla zirveye
ulaşmış bu baskı, Cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve de etmektedir.
Merak ettim, 88 yıllık Cumhuriyet döneminde gazeteciler ve
yazarlar cezaevini yaşamış mı diye. Biraz araştırdım. Gördüm ki yaşamışlar, hem
de çok kez. Meğer bu ülkede aydın olmak, gazeteci olmak, yazar olmak ne kadar
zormuş.
Bu ülkenin sağcı yazarı ve gazetecileri de, solcu yazan ve
gazetecileri de büyük ölçüde cezaevini yaşayarak tanımışlar. Fikirlerine
karşılık bir bedel ödemişler.
Görülen o ki, cezaevleri yazarların ihtisas alanına ve yeni
yazarların yetiştiği bir üniversiteye dönüşmüş.
Ünlü yazarımız Orhan Kemal de: "Hapishaneler, biz
yazarları yetiştiren üniversitelerdir" demişti.
Solun idol şairi Nazım Hikmet'e, sağın ve özellikle
muhafazakâr kesimin idol şairi Necip Fazıl'a mahkeme salonları ve cezaevleri
mekan olmuştu.
Nazım Hikmet ilk hapis cezasını 1924'te almış. 1932'de 10
yıl almış ama 1933 affıyla çıkmış. 1938'de ise 28 yıl almış, 1950 affıyla
çıkmış.
Necip Fazıl Kısakürek'in cezaevi yaşamı 1942'de başlamış.
1946'da, 1947'de 1952'de, 198l'de yargılanmış. Ömrünün 10,5 yılı cezaevlerinde
geçmiş.
Solun da sağın da saygı duyduğu büyük yazar Kemal Tahir,
1938 yılında 15 yıl ceza almış, 12 yıl yatmış, 1950 affıyla çıkmış.
72. Koğuş’un yazarı Orhan Kemal, 1938 yılında 5 yıl ceza
almış, yatmış ve 1943 yılında çıkmış.
"Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar"
diye başlayan şiiriyle Sinop cezaevini anlatan, "Kuyucaklı Yusuf'un yazarı
Sabahattin Ali 1932 de 1 yıl ceza almış.
Ülkücü kesimin idol yazarı Nihal Atsız, 1945'te 6,5 yıl ceza
almış.
H. İzzettin Dinamo, yani "Kutsal İsyan" ve
"Kutsal Barış" kitaplarının yazarı 193l'de 4 yıl, sonra 1 yıl daha ve
toplam 5 yıl yatmış.
Ünlü "Hasretinden prangalar eskittim" şiirinin
yazarı, büyük şair Ahmet Arif 1950'de tutuklanmış. 1952'de 2 yıl ceza almış.
Çetin Altan 1972'de üç kez tutuklanmış, iki kez mahkûm
olmuş, 2 yıl yatmış. Ayrıca hakkında 300 dava açılmış.
Erdal Öz, yani "Gülünün solduğu akşam"ın yazarı
1971'de üç kez tutuklanmış.
Sabiha Sertel ve eşi Zekeriya Sertel Enver Gökçe, Atilla
İlhan, Arif Damar 1940'lı, 50'li yıllarda cezaevini yaşamışlar.
Aziz Nesin sürekli soruşturulmuş, sürgün olmuş, toplam 2 yıl
kadar yatmış.
Her seferinde yeniden seyredilen ünlü "Hababam
Sınıfı"nın yazarı Rifat Ilgaz 1944'te sorgulanmış, 6 ay yatmış.
Her biri başucu kitabı olan 57 kitabın yazarı Yalçın Küçük,
1970'li yılların başında 8 yıla mahkûm olmuş. 5,5 yıl yatmış. Şimdi ise, 7 Ocak
2009'dan bu yana Silivri'de yatıyor.
Mümtaz Soysal, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk 70'li yıllarda
cezaevini yaşamış.
Hemşerimiz İsmail Beşikçi'nin ise, şimdilik 17 yılı
cezaevinde geçmiş. Neredeyse tüm kitapları yasaklanmış.
Bu liste saymakla bitmez. Bunlar, ünü ülkemizi saran ve
ülkemiz sınırlarını aşan büyük yazar ve şairler. Bugün bunların büyük çoğunluğu
hayatta değil.
Ama her biri bu toplumu aydınlatmak, gerçekten demokratik
bir toplum yapısının oluşmasına katkı sağlamak, emperyal sömürüye karşı bu
toplumun refleksini yükseltmek için büyük bedel ödemiş insanlar. Cumhuriyet
yöneticileri sürekli kuşkuyla bakmış bu insanlara.
Bugün 89 yaşına girmiş Cumhuriyet; yazarlarından,
gazetecilerinden duyduğu korkuyu ve bu kuşkuyu artık üzerinden atmalıdır.
Çünkü onlar bu toplumun gözü, kulağı, konuşan dilidir;
halkın yükselen sesidir.
Cumhuriyet, konuşan toplumdan korkmamalıdır. Çevremizde,
konuşmayan ve konuşturulmayan toplumların ne durumlara düştüğü görülmektedir.
Neredeyse iç savaş koşullan yaşayan Arap toplumu, bunun en somut örneğidir.
İşte bu nedenlerle, ilk kez yeni ve sivil bir anayasanın
konuşulduğu böyle bir ortamda; yazarların, gazetecilerin ve tüm aydınların
ensesinden devlet elinin çekildiği yasal düzenlemeleri yapmak, TBMM'nin acil ve
de önemli bîr görevi olmalıdır.
Sonuçta bu yasal düzenlemeler, Cumhuriyetin bir kazanımı
olacaktır.