Son günlerde lise ve ortaokullarda da türbana serbestlik verilmesi... 14 Alevi yurttaşın zorunlu din derslerine karşı 2011'de açtığı dava üzerine, AİHM'nin 16 Eylül 2014 günü verdiği karar...
Türkiye'de din eğitimi konusunu yine gündeme taşımış oldu.
Bu nedenle 6 Aralık, 13 ve 20 Aralık 2010 tarihli “Türkiye'de Din Eğitimi ve Aleviler” başlıklı yazılarımdan faydalanarak konuyu bir kere daha irdelemek istedim.
* * *
Türkiye’de din eğitiminin veriliş biçimine ve müfredatına, Alevîler ve laikler haklı olarak itiraz etmiştir.
Alevi kesimin itirazı, “asimile edilme” endişesi ve kimliğinin inkâr edilme korkusu olmuştur.
Laik kesimin itirazı, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı bir neslin yetiştirilme korkusu olmuştur.
Nitekim bu iki tehlike de bugün uç verir olmuştur.
Oysaki Cumhuriyetin hedefi, çağdaş bir devlet olmaktı. Batı standartlarında toplumsal bir düzen inşa etmekti.
Mademki böyle bir hedef vardı; o halde AB'deki eğitim kriterleri ölçü alınmalıydı. Ya da en azından AB’deki din eğitimi örnek alınmalıydı.
Her halde kabile yaşamını aşamamış, demokrasi ile tanışamamış Ortadoğu devletlerinin eğitim kriterleri örnek alınamazdı.
İşte bu nedenle yazımızın birinci bölümü, Avrupa Birliği'ndeki din eğitimi oldu.
* * *
Bugünkü verilere göre, AB Konseyi’ne üye 47 devletten yalnız beşinde devlet okullarında “din dersi” zorunludur.
Bunlar Yunanistan, Finlandiya, İsveç, Norveç ve Türkiye’dir. Diğerlerinde isteğe bağlı ve seçmelidir.
Devlet okullarında din eğitimi verilmeyen tek Avrupa ülkesi ise Fransa'dır. Ancak, “dinler tarihi” ve “din kültürü” hakkında genel bilgiler verilmektedir.
Avrupa ülkelerinde din eğitimi, ya mezheplere dayalıdır ya da mezhepler üstüdür.
Mezheplere göre din eğitimi verenler; Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Portekiz... gibi ülkelerdir.
Mezhepler üstü din eğitimi veren ülkeler ise Danimarka, İngiltere, İsveç, Norveç ve Yunanistan... gibi ülkelerdir.
* * *
Şimdi örnek olarak bazı ülkelerdeki din eğitimine bir bakalım:
İtalya’da Üniversiteler hariç tüm devlet okullarında ve özel okullarda haftada bir ya da iki saat “din dersi” okutulur. Derslerin kontrolü ve öğretmenlerin belirlenmesi Katolik Kilisesi tarafından yapılır. 1984 yılına kadar zorunlu idi, şimdi isteğe bağlıdır.
Yunanistan'da İlk ve ortaöğretimde zorunludur. Mezhepler üstü olmakla birlikte dersler Ortodoks ağırlıklıdır. Müslüman azınlık okullarında ise “İslam Din Dersi” okutulur.
Avusturya'da ilk ve ortaokullarda din dersi ya da ahlâk dersinden biri seçilmek zorundadır. Dersin programı ve öğretmeni cemaatlerce belirlenir. “Katolik Din Dersi”, “Protestan Din Dersi” ve Müslüman öğrencilere “Müslüman Din Dersi” okutulur.
Hollanda'da devlet okullarında seçmeli, özel okullarda zorunludur. Mezhebe dayalı öğretim yapılır. Öğretmenler kiliselerce belirlenir.
Almanya’da seçmelidir ama “ahlak bilgisi” ya da “din dersinden” birini seçmek zorundadır. Ders konularını Protestan Kilisesi ve Katolik Kilisesi belirler.
İsveç'te Protestanlık 5sınıftan itibaren okutulur. Ayrıca her din hakkında genel bilgi verilir.
Danimarka’da 1. sınıftan 9. sınıfa kadar Hıristiyanlık öğretilir. 10. sınıfta “din bilgisi” adıyla din kültürü ve dinlerin tarihçesi öğretilir.
İspanya'da ise seçmeli olan “din dersi”, Katolik Kilisesi tarafından belirlenen programa göre Kilise tarafından belirlenen öğretmenler tarafından okutulur.
Bu Örnekler çoğaltılabilir. Sonuçta Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda din eğitimi isteğe bağlıdır ve de seçmelidir.
* * *
Elbette ki, 400 yıl önce “rönesansını” yaşamış Avrupa’da, din eğitiminden siyasal beslenme söz konusu değildir. Laiklik karşıtı bir nesil yetiştirme söz konusu değildir.
İşte Türkiye’deki endişelerin kaynağı da budur.
Çünkü Türkiye'de inanç; inanç olmanın ötesinde, siyasal bir sömürü aracı olarak görülmüştür.
Yani bu ülkede inanç; siyasetin besin kaynağı olmuş, hükmetmenin aracı yapılmıştır.
Ve de inanç; yıllarca ötekileştirmenin, toplumsal bir yarılmanın aracı olarak kullanılmıştır.
Bu nedenle Türkiye'deki din eğitimi; bu realiteler göz önüne alınarak laik kesimin, özellikle de Alevi kesimin itirazlarına dayalı yeni bir çözüme kavuşturulmalıdır.
Zaten AİHM'nin kararları da bu yöndedir.
Ancak sorunu daha net görebilmek için, Türkiye'deki din eğitiminin serüvenine de bir bakmamız gerekir. (- ki, yazımızın ikinci bölümünün konusu bu olacaktır).