Bugünlerde başkanlık sistemine karşı muhalefetin dilinde, özellikle “güçlendirilmiş parlamenter sistem” yer aldı. Demek ki önceki parlamenter sistem yeterli değildi.

Ayrıca cumhurbaşkanı tarafsız olacak da denildi. Elbette tarafsız olması gerekir.

Ancak cumhurbaşkanı genelde devletin başı olduğuna göre, hesap vermesi gerekmez mi diye de bir sormak gerekir.

Galiba parlamenter sistemin önemli bir zafiyeti, işte bu olsa gerek.

Cevdet Sunay’dan, Fahri Korutürk’ten hesap soruldu mu, Özal’dan, Demirel’den, Ahmet Necdet Sezer’den, Abdullah Gül’den hesap soruldu mu?

Yani Türkiye’de cumhurbaşkanı sembolik bir İngiltere Kraliçesi mi?

-Başkomutan o değil mi?

-Ülkelere elçileri atayan, ülkelerden gelen elçileri kabul eden o değil mi?

-Kurulan hükümeti onaylayan o değil mi?

-YÖK Başkanı’nı atayan, Rektörleri atayan o değil mi?

-Yüksek yargı mensuplarını o atamıyor mu?

-Üst kademe devlet yöneticilerini o atamıyor mu?

-Tüm yasalar onun onayından sonra bir işlerlik kazanmıyor mu? Olumsuz ve de sakıncalı gördüğü bir yasayı halkoyuna (referanduma) götürme gibi bir görevi yok mu?

***

Devam edelim:

-Milli Güvenlik Kurulu’nun başı o değil mi?

-Anayasanın tam olarak uygulanmasını sağlamak, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek onun görevi değil mi?

-Darbelerle anayasal düzenin lağvedilmesine ilk tepkiyi göstermek, darbecilere karşı anayasal düzeni savunmak onun görevi değil mi?

-Siyasi parti liderleri tutuklanırken, anayasa yırtılıp çöpe atılırken, anayasal kurumlar kapatılırken, ülke bir cezaevine çevrilirken ilk karşı duruşu göstermek onun görevi değil mi?

-Anayasaya göre, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin Birliğini temsil eden o değil mi? Daha genel bir ifadeyle devletin başı o değil mi?

-Neden yaşanan hiçbir felaketten sorumlu tutulmaz? Neden Cumhurbaşkanı, kötü gidişin bir sorumlusu olarak hiç hesap vermez?

-Eğer iktidardaki hükümet görevini yapmıyorsa ya da yapamıyorsa yaptırmak onun görevi değil mi?

Evet, tüm bu soruların cevapları, cumhurbaşkanı sıfatıyla onun görevidir.

Herhalde bir saltanat sürmesi için o göreve seçilmediği de biliniyordur.

***

97 yaşındaki cumhuriyetin bugüne kadar 12 Cumhurbaşkanı oldu. Bunun 6’sı asker kökenli, 6’sı sivildir.

Atatürk, İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren asker kökenlidir.

Celal Bayar, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül ve Recep Tayip Erdoğan sivil kökenlidir.

Ama bu 12 Cumhurbaşkanı içinde yalnız Celal Bayar yargılanmıştır. Ülkenin gidişatından sorumlu tutulmuş ve idama mahkûm edilmiştir. Ancak cezası yaş haddi nedeniyle, Milli Birlik Komitesi tarafından ömür boyu hapse çevrilmiştir.

Şimdi soralım:

1966-1973 yıllarında tam 7 yıl Cumhurbaşkanı olan ve darbecileri kutlayan Cevdet Sunay’ın, 12 Mart Darbesi öncesi ve sonrasında hiç mi bir sorumluluğu yoktur?

1973-1980 yıllarında tam 7 yıl Cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk’ün, 12 Eylül’e götürülen Türkiye’deki kanlı gelişmelerden hiç mi haberi yoktur?

Ve de darbecileri kutlayıp başarılar dileyen Korutürk’ün hiç mi sorumluluğu yoktur?

***

Ve sormaya devam edelim:

1989-1993 yılları arasında 3 yıl 3 ay Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın, 1993-2000 yılları arasında tam 7 yıl Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in, yaşanan o kanlı günler için hiç mi sorumluluğu yoktur? O kanlı günler için hiç mi suçu yoktur?

2000-2007 yıllarında tam 7 yıl Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’in, Çankaya köşkündeki odasında bir hukuk müşaviri gibi otururken, bugünün Türkiye’sinin oluşumunda hiç mi suçu yoktur? Hiç mi sorumluluğu yoktur?

2007-2014 yıllarında tam 7 yıl cumhurbaşkanlığı yapan Abdullah Gül’ün, İktidarın noteri gibi her gelen kararnameyi ve her gelen yasayı imzalarken, Türkiye’nin yaşadığı iç ve dış politikada ve de ekonomik gidişatta hiç mi sorumluluğu yoktur?

Elbette 2014’ten bu yana ülkenin cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın da her türlü olumsuz politikalarda sorumluluğu büyüktür. Ve de elbette sorumlu olacaktır.

Yani şikâyet ettiğimiz kötü gidişlerden, o günün cumhurbaşkanları neden hiç sorumlu tutulmamış, neden hesap sorulmamıştır?

İşte bu konu, bugün “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ve “darbeden arındırılmış anayasa” diyen muhalefetin gündemine alması gereken bir görevi olmalıdır.