Muhafazakârlık, bu toplumun gündeminden hiç düşmeyen çok önemli bir konudur. Her gün canlılığını koruyan, siyasete etkinliği yüksek, ülkedeki siyasal kamplaşmayı da belirleyen bir konu olmuştur.

Son günlerde bu konuda iki araştırma yayınlandı. Birincisi, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in hazırladığı "Türkiye Değerler Atlası 2012"dir. İkincisi, Açık Toplum Vakfı tarafından Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yılmaz'a yaptırılan "Türkiye'de Orta Sınıfı Tanımlamak" araştırmasıdır.

Hakan Yılmaz'ın araştırmasında, özellikle iktidara karşı laik kesimin duyduğu endişeleri yumuşatan bir sonuç vurgulanmakta.

Yılmaz Esmer'in araştırmasında ise (-ki, 1990 yılından bugüne periyodik olarak özellikle bu konu üzerinde araştırma yapmaktadır.) daha objektif, muhafazakâr ve laik kesimin ortak paylaşabileceği sonuçlar çıkmakta.

Yine de günün önemli konusu olan bu iki araştırmanın sayısal verileri değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçların öne çıktığı görülür,

-Muhafazakârlık artmamıştır,

-Dindarlıkta öndeyiz,

-En sağcı ülkeyiz, (Üstelik 47 AB ülkesi içinde)

-AB karşıtlığında bir yükseliş var.

-Üniversite mezunları arasında muhafazakârlık yükselmiştir.

***

Muhafazakârlık Fransız devriminden sonra ortaya çıkmıştır. Kapitalist sınıfın aristokrasiyi tasfiye etmesiyle başlayan o dönemde, değişime karşı olan aristokrasinin değerlerini savunan bir anlayış, siyasette muhafazakârlık olarak şekillenmiştir. Yani Avrupa'da muhafazakârlığın sınıfsal bir özelliği vardır.

Ve giderek kapitalist süreç içinde, radikal değişimlere yani toplumcu siyasetlere karşı genel bir anlayış olarak siyasi hayatta yerini almıştır.

Türkiye'de muhafazakârlık, daha çok moderniteye karşı olma temelinde İslami değerlerle kendini ifade etmiştir. Yani İslami bir tavır alıştır. Ve tüm İslami toplumlarda muhafazakârlık, daha çok İslamcı bir tepki olarak görülmüştür.

Nitekim Türkiye'de muhafazakârlık laik devlet anlayışına karşı olan bir siyasal akım olarak algılanmıştır. Ve muhafazakârlık eşittir Müslümanlık gibi bir yansıması olmuştur.

Ve en tehlikeli görüntüsü, muhafazakârlığın cumhuriyet karşıtı, laikliğin İslam karşıtı gibi algılanır oluşu ve toplumun bu temelde yarılır oluşudur.

İşte Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri bu yarılmadır.

Peki, Türkiye'de muhafazakârlığı besleyen değerler nelerdir?

-Öncelikle 620 yıllık bir imparatorluğun 400 yıllık bir hilafet dönemiyle oluşturduğu kültür ve toplumsal yaşam biçimi, bu toplumun muhafazakârlığını besleyen ana damardır.

-Cumhuriyet aydınlanmasının kırsal kesimlere yeteri kadar ulaşamamış olması,

-Cumhuriyet aydınlanmasının İslam karşıtlığı gibi algılanır oluşu,

-1923'ten bugüne cumhuriyete duyulan itirazlar, günümüz muhafazakârlığını beslemiştir.

-Çok partili sisteme geçildiğinden bugüne, inançların siyasette kullanılır oluşu da muhafazakârlığı besleyen bir etken olmuştur.

-Ve bugün Anadolu sermayesinin İstanbul sermayesine karşı, özellikle İslam'ı yapıştırıcı bir güç gibi kullanılır oluşu, İslami muhafazakârlığı besleyen ve de canlı tutan en önemli ana damar olmuştur.

-400 yıllık bir Rönesans döneminin oluşturduğu Batı toplumunun değerlerini, bu ülkeye taşırken duyulan tepkilerin bastırılır oluşu da, ülkede İslamcı refleksleri yükseltmiş ve günümüz muhafazakarlığını besleyen bir neden olmuştur.

Ve bugün muhafazakârlık Türkiye siyasi hayatında yerini almış, toplum hayatında daha da belirginleşmiş, adeta toplumsal yaşamın bir parçası haline gelmiştir.

Ve de laik kesimin gözünde cumhuriyet değerleri, adım adım eritilir gibi bir endişe paylaşılır olmuştur.

Bugün iktidarın tüm söylemlerinde din eğitimine daha yoğun bir vurgu yapması ise, toplumdaki muhafazakârlık katsayısını daha da yükseltmiştir.

***

Anketlerin sonucu muhafazakârlığın artmadığını gösterse de, bu toplumda muhafazakârlığı besleyen alt yapı mevcuttur.

Bu nedenle siyasetin ve de özellikle iktidarın söylemlerinde kullandığı dil önemlidir. Söylemlerde, laik kesimin duyduğu endişe paylaşılmalı ve bu endişeleri gideren bir dil kullanılmalıdır.

İktidarın eğitim sistemine aşırı müdahalesi, eğitimin din eksenli bir sisteme doğru kaydırıldığı, laik eğitimden uzaklaştırıldığı kaygısını büyütmüştür. İktidar bu kaygıyı gidermeli, eğitime müdahaleden uzaklaşmalıdır

Özellikle muhafazakârlığın cumhuriyet karşıtı gibi bir algılanması giderilmeli ve toplumda oluşmuş böyle bir yarılmanın önüne geçilmelidir.

Laik kesim ise üniversitelerde ve üniversite mezunları arasında muhafazakârlığın yükselişi özerinde özellikle bir düşünmelidir.