Türkiye’de yaklaşık 42 yıldır eğitimin çeşitli kademelerinde çalışan bir eğitimci olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın son uygulamaları üzerine, bir şeyler de ben söylemek istedim. Ancak, gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bunları takip etmek ve doğru bilgi sahibi olmak güçleşiyor. Profesyonel gazeteci veya haberci olmadığınıza göre, internetten okuduklarınızla veya televizyonlardan izlediklerinizle bu konularda fikir yürütmek oldukça zor oluyor.

Öyle gelişmeler oluyor ki, yakın geçmişte bunların birisi olsa yer yerinden oynardı diyebileceğim bir olay hiç de benim düşündüğüm gibi sonuçlanmıyor. Hani psikolojide bir kavram vardır. Öğrenilmiş çaresizlik. Nedir bu öğrenilmiş çaresizlik? Öğrenilmiş çaresizlik, bir nevi kabullenme durumudur. Elinizden bir şey gelmeyeceğini bilme, kabullenme ve kendinizi pasifize etme durumudur. 

Siz ne yaparsanız yapın faydası yok. İnsanlar çaresizlikten artık susmuşlar. Ne olursa olsun iktidar bunu kendi lehine çevirir. Onun için boşuna siz kafa yormayın psikolojisine kapılıyorsunuz.

Hangi birisini örnek verelim. Bir Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor. Olabilir diyorsunuz. Memlekette hukuk var. Kim olursa olsun hukuk karşısında herkes eşit. Görevinde kusuru ihmali varsa elbette hesabını vermeli. İyi de bir bomba patlıyor. Silahlı kuvvetlerin en üstündeki komutana yakıştırılan, isnat edilen suç terör örgütünün başı olmak. “Efendim bu olacak iş değil. Böyle bir şey olmaz diyecek oluyorsunuz. Hemen azar işitiyorsunuz. Hukuka saygılı ol! Hukuki süreci devam eden bir olayla ilgili öyle kesin hüküm veremezsin!” deniliyor ve susuyorsunuz.

Ertesi gün bir başka haberle uyanıyorsunuz. MİT müsteşarı ve bilmem kaç mensubu Özel Yetkili savcı tarafından görevlerini kötüye kullandıkları için soruşturma açılıyor ve ifadeye çağrılıyorlar. Bu duruma tepkiler yağıyor. Bunlar özel görevlidir. Başbakanın izni olmadan soruşturma açılmaz deniyor. Peki bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı, üstelik Anayasa’da nasıl yargılanacağı açıkça ifade edilmişken özel yetkili mahkemece tutuklanıp, yargılanabiliyor. Bu ikilemi nasıl yorumlayacağız?

Siz misiniz böyle söyleyen? Biz de MİT için özel yasa çıkartırız. Birçok hayati konuda aylarca, yıllarca yasa çıkartılamazken bilmem kaç saatte bu yasa çıkar, onaylanır ve jet hızıyla yürürlüğe bile girer.

Hadi buyurun bu ülkede yaşayan bir okumuş olarak siz işin içinden çıkın. Başkalarını bilmem ama, ben yukarıda değindiğim gibi açıkça öğrenilmiş bir çaresizlik içindeyim. Hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ayıramıyorum. Ayıp değil ya soruyorum. Birileri beni aydınlatsın. Umarım çoğunluk benim gibi çaresizlik içinde olmaz. Yoksa o zaman “Toplumsal Çaresizlik” diye sosyolojik bir kavram üretmek zorunda kalırız.

Hani ben bu çaresizlik içinde iken Allahtan tanıdık bir ismin açıklamalarını okuyarak biraz teselli buluyorum. Bir haber sitesinde “Türk olsaydım delirirdim” diye bir başlık gözüme çarpıyor. Bir çırpıda okuyorum. Kim bu deliren? Diye merak ediyorum. Haberin çarpıcı cümlelerini aynen alıyorum:

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun eski Eşbaşkanı Joost Lagendijk, gazeteci Nevin Sungur’la evlendi, adeta bizden biri oldu. Gündemin hızından ve her gün bir sürü topun peşinden koşmak zorunda olmaktan o da yakınıyor. O hem artık Türkiyeli hem de dışarıdan bakabiliyor Lagendijk Habertürk'ten Elif Key'e çarpıcı açıklamalarda bulundu

- Türkiye’de sabah tutuklamalarla kalkıyoruz, öğlen ülkenin bir yerinde deprem dahi olsa gece dizileri konuşuyoruz. Sizce Türk olmak ne kadar kolay ne kadar zor?

“Çok zor. Türkçem o kadar iyi olmadığı için ülke gündemini biraz geriden takip ediyorum ve bu benim avantajım, çünkü olaylar sakinleştikten sonra daha rahat bakabiliyorum. Siz her gün bir sürü topun peşinden koşmak zorundasınız. Herhalde Türk olsaydım delirirdim. Bir sürü konu çözümsüz bırakılıyor. Sonrasında hasara bakılmıyor. Ülkenin nereye gittiği, nasıl bir polarizasyondan geçtiği görülmüyor.”

Ben yukarıda izah etmeye çalışmıştım ama bir türlü böyle kısa ve öz izah edememiştim. Bilmem Lagendijk’in bu sözlerine başka bir şey ilave etmeye gerek var mı?