2016'ya girildi ama Türkiye'nin ne siyasal manzarasında ne de toplumsal manzarasında bir değişiklik olmadı. Ve de olmayacak gibi...
Çünkü:
-Bugün hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan hem de parti başkanı gibi konuşan bir Cumhurbaşkanı var.
-Bugün her girdiği seçimi kaybeden, yine de başarılıyım diyerek görevini terk etmeyen; muhalefet yapmayı bile beceremeyen muhalefet liderleri var.
-Her gün muhtarlara talimat verilen; kaymakamlara, belediye araçlarına "el koyun" denilen bir Türkiye var.
Ve daha da vahimi:
-Doğuda ve güneydoğuda, giderek gönül köprülerinin yıkıldığı...
-Bir savaştan kaçar gibi doğduğu toprakların terk edildiği, sanki yeni bir sığınmacı türünün göründüğü...
-Hava raporu gibi şehit ve ölüm haberlerinin verildiği bir Türkiye var.
***
Ve akademisyen bildirileri de göstermiştir ki, tartışamayan bir Türkiye var.
"Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte..." diyerek, "Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!" diyen akademisyenler...
"...Türk Milleti'nin gerçek duygu ve düşüncelerini temsil ve ifade arzusuyla hazırladığımız bu bildiriye imza atan bizler, bilinsin istiyoruz ki şu anda Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde yapılan operasyonlara destek veriyoruz..." diyen akademisyenler...
Yani bugün, giderek küresel güçlerin müdahale alanına doğru kayan bir "siyasal ve toplumsal vaka"nın, tartışılmasının bile mümkün olamadığı bir Türkiye var.
***
Ve bugün, başkanlık sisteminin yine gündeme sokulduğu bir Türkiye var. Geçmişte Türkeş'in, Erbakan'ın, Özal'ın ve Demirel'in dillendirdiği başkanlık sistemi, Erdoğan tarafından ısrarla gündeme yerleştirilmiştir bugün.
Kaldı ki bugün; gölgede kalmış bir başbakanla, seçimle siyasal bir kimlik verilmiş cumhurbaşkanı ile fiili bir başkanlık sistemi uygulanır olmaktadır.
Başkanlık sistemi iyi midir kötü müdür, açık konuşmak gerekirse bilemiyoruz. Darbe lideri Evren Paşa'yı % 92 ile Cumhurbaşkanı yapan bir toplumun bugünkü itirazı, başkanlık sistemini bildiği için midir? Hayır.
Ama bildiğimiz şudur ki, bizim gibi ülkelerde başkanlık sisteminin diktatoryal bir yapıya dönüşür olacağıdır.
***
Elbette muhalefetin başkanlık sistemine itirazı doğrudur. Ama bu itirazı yapanların şu sorulara da bir cevap vermesi gerekmez mi?
-Bugün siyasi partilerimizin yönetim şekli, tam da bir başkanlık sistemi değil mi?
-Özellikle başkanlığı diktatörlük olarak sunan siyasi liderler, parti yönetiminde tam da bir diktatör değil mi?
-İstediği il başkanını, il yönetimini, ilçe yönetimini görevden almıyor mu?
-İstediği kişiyi milletvekili adayı yapmıyor mu?
-Grup konuşmalarında başkan ne derse desin alkışlanmıyor mu?
-Böyle bir siyasal yapılanmada parlamenter sistemi geliştirmek mümkün müdür?
***
Bugün, bir de "Türk tipi başkanlık" girdi gündeme...
Yani siyasi literatüre yeni giren ya da girecek bir sistem!
Peki, ne olabilir Türk tipi başkanlık?
Olsa olsa, Osmanlı Sultanlığı gibi bir şey olabilir; "tez görevden alına, tez kellesi vurula..." Olacağı da budur.
Zaten bizdeki parlamenter sistem de "Türk tipi parlamenter sistem" değil midir?
Bizdeki demokrasi, "Türk tipi demokrasi" değil midir?
***
İşte Türkiye'de değişmeyen manzara budur.
Peki, bu manzara hiç değişmeyecek midir? Elbette değişecektir ve de değişmelidir.
Eğer milletvekilleri kapı kulluğunu bırakabilir, ezberlerini bozabilir, Türkiye sorunlarını korkusuzca tartışabilirse...
Eğer siyasetin, yalnız cenaze törenlerinde bulunmak olmadığı anlaşılabilirse...
Van Gölü'nün altındaki bölgenin giderek 'kan gölü'ne dönüşmesinden iktidar kadar, o bölgede siyaseten yok olmuş muhalefetin de sorumlu olduğu kabul edilebilirse...
Ve de eğer şeklen var olan parlamenter sistem, gerçek bir parlamenter sisteme dönüşebilirse...