Çorum Belediyesi ile Dil ve Edebiyat Derneği Çorum Şubesi 28 Mart 2010 günü bir konferans düzenledi.

"Günümüz Türkçesinin sorunları" konulu konferansın konuşmacısı TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın idi.

Akalın konuşmasında Türkçenin 12 milyon km. karelik bir alanda konuşulduğunu, Türkçenin sınırları aşan bir dil olduğunu söyledi. Ayrıca 87 ülkenin en az bir ortaöğretim kurumunda Türkçe öğretildiğini, 46 ülkede Türkçe kurslar olduğunu, Türkçe öğretim yapan 9 yabancı üniversite ve 28 ülkede Türkoloji merkezinin olduğunu belirtti.

"Her ne kadar tabelalarda yabancı isimler çoğalsa da Türkçe güçlü bir dönemini yaşıyor" dedi.

2009 yılı içinde de Atatürk Lisesi öğrencileri 26 Eylül Dil Bayramı nedeniyle işyerlerindeki yabancı isimleri okul duvar gazetesinde teşhir etmişlerdi. Türkçe konusunda gerekli duyarlılığı yükseltmek istemişlerdi.

2008 yılı içinde ise Çorum Anadolu İletişim Lisesi öğrencileri "Türkçemize sahip çıkalım" diye bir imza kampanyası düzenlemişlerdi. Bir bildiri ile de Çorum halkına endişelerini duyurmuşlardı.

Ne diyordu öğrenciler?

- Türkçemize sahip çıkalım.

- Yabancı sözcüklerle güzel dilimiz kirlenmekte ve yozlaşmakta.

- İşyeri isimleri de aldı başını gidiyor, diyerek tüm toplum ve yetkilileri uyarmaya çalışmışlardı.

"İnsan kendi diliyle düşünür" demişti bir bilge. Bir diğeri ise "dilini kaybeden kimliğini kaybeder" demişti.

Endişelerini toplumla paylaşmak isteyen öğrencilerimiz çok haklıydı. Bu güzel sözleri söyleyen bilgeler de çok haklıydı.

Dilimizi korumak, kollamak, zenginleştirmek, kısaca sahiplenmek hepimizin görevi. Ama şunu da görmeliyiz. Dilimizi o kadar çok küçümsemeye başladık ki erovizyon yarışmasına bile Türkçe ile mi, İngilizce ile mi katılalım tartışmasını yapabiliyoruz.

Dil konusunda Atatürk döneminde TDK kurulmuştu (12 Temmuz 1932). Uzun süre bir zihniyet TDK' ya karşı savaş verdi. Ürettiği sözcükleri benimsemedi. TDK tarafından öztürkçe sözcük üretimi ideolojik bulundu. Solcu kimlikli görüldü.

Gel gör ki bugün "Türkçe elden gidiyor" diye herkes şikâyetçi olmaya, rahatsızlığını dillendirmeye başladı. Oysa ki Atatürk Lisesi ve İletişim Meslek Lisesi öğrencileri bu dillendirmeyi en iyi bir yöntemle daha önce başlatmışlardı.

Ancak bir gerçeği de artık görmeli ve dilimize sahiplenmede daha gerçekçi bir yöntem geliştirmeliyiz.

Şöyle ki; bugün, hukuk terimleri yabancı, ekonomi terimleri yabancı, teknik terimler, iletişim dili, oto terimleri, sanayi terimleri, bilgisayar terimleri yabancı. Sosyoloji. Psikoloji, Felsefe terimleri, Fizik, Kimya, Matematik terimleri yabancı. Resim, müzik, spor, siyaset terimleri yabancı.

Daha doğrusu hem günlük hem de öğrenim yaşamımızı ilgilendiren neredeyse tüm terimler yabancı. Bilim dili olması nedeniyle bunların bir kısmının yabancı terim olması doğal. Ama bir vekâlet verirken düzenlenen belgedeki hukuk dilini anlamak için ille de hukukçu mu olmak zorundayız?

Tüm bunların yanında Türkçe sandığımız birçok sözcüğün de yabancı olduğunu bir görelim ki, bu konuyu enine boyuna iyice tartışalım ve de düşünelim.

Örneğin günlük yaşamda çok kullandığımız yabancı sözcüklere bir bakalım.

Arapça kökenliler: Mahalle, arsa, millet, ticaret, kelime, dua, vali, kaymakam ihtiyar, ilaç, insan, imza,  maymun, mercan, Azrail, leylak, zambak, mendil, mektup şiir' hayat, elmas, zümrüt, meclis, nefes, makas, sanat, resim, şemsiye, zaman, sene, saat, dakika, emir, Vatan, ders, eser, fitil, şey, kırmızı, beyaz, mavi, defter, kalem, kitap, nane, zeytin.

Farsça kökenliler: Hiç, her, hem, para, lale, sümbül, henüz, can, hafta, rüzgar, ayna, duvar, horoz, sepet, pilav, nişan, çarşı, nohut, pirinç, nilüfer, tebeşir, tahta, beste, çerçeve çeşme, tıraş, işkembe, cambaz, bostan, bülbül, cadı, ağustos, mayıs, mart, renk, pembe, siyah, kağıt, sebze, meyve, şeftali, karpuz.

Yunanca kökenliler: Çerez, paydos, fidan, tifo, çiroz, kokoreç, liman, lüfer, efendi, lamba, barut, loğusa, lağım, takoz, cımbız, karanfil, papatya, pide, akasya, mengene, sünger, demet, körfez, kiremit, mantar, bodrum, gübre, yulaf, kümes, panayır, kerata, palamut, fistan, pilaki, huri, fide, limon, kiraz, kestane, fasulye, ıspanak, lahana, pırasa, ıhlamur, maydanoz.

Fransızca kökenliler: Kamyon, otomobil, baraj, burs, kalite, kontrol, vitrin, patron, parti, mayo, parfüm, taksi, trafik, şans, şantaj, televizyon, plan, pantolon, bluz, torpil, tramvay, buket, elektrik, transit, trampet, triko, kravat, kasket, karton, enerji, sekreter, kast, tuzak, lise, polis, plaj, telgraf pilot, robot, roman, tansiyon, konserve, teknik, otel, konser, beton.

İngilizce kökenliler: Motel, hostes, sprey, spiker, süpermarket, kokteyl, sandviç, bloknot, blucin, blöf, kep, karavan, briç, stres, torpido, ketçap, tornistan, otostop, brifing, film, jet, tank, panel, formika, jilet, smokin, kampus.

İtalyanca kökenliler: Lira, pasta, tavla, berber, bira, parola, kasa, masa, tempo, peçe, banyo, kampanya, bravo, bomba, banka, piyango, politika, kolonya, kanca, parlamento, kadırga, pipo, kart, vida, patent, gardiyan, karyola, gazino, kaptan, paso, sigorta, villa, tornavida, salça, piyano, kopya, pırlanta, gazete, korna, peçete, pirzola, ıskonto, plaka, posta, iskele, jandarma, mandalina.

Ayrıca şapka Rusça, patika Bulgarca, çikolata Meksikaca, tekvando Korece, otoban Almanca, kanarya İspanyolca, soba Macarca, çay Çince, Şubat, Nisan, Haziran Süryanice, vişne Slavca, portakal Portekizcedir.

Dilimizin çok zengin bir dil olduğunu söylerken bunları göz önüne almalıyız.

Şunu da kabul etmeliyiz; Bu sözcükler uzun bir tarihi dönemde halk diline yerleşti.

Bu sözcüklerin çok büyük çoğunluğunu söküp atamayız. Ama hiç olmazsa bundan sonra dilimizi yabancı sözcüklerin baskısı altından kurtarmalıyız.

Unutulmamalıdır ki dil bir ulusun ulusal kimliklerinin en önünde gelenidir.

Yazımızı Hürriyet yazan Mehmet Y. Yılmaz'dan bir alıntı (01  Eylül 2006) ile bitirelim.

“Türkçe, Türklere rağmen hala yaşıyor."