Dünyada benzeri olmayan, akademisyenlerin “Türk usulü” olarak nitelediği, Türkiye’ye özgü tek adam sistemi çökmüştür. Ekonomik, sosyal ve siyasal tüm göstergeler buna işaret ediyor. İktidar yetkilileri de biliyor ki, bu sistem sürdürülebilir değildir. Görünen gerçekler sonucunda iktidar, daha çok dinsel söylemelere, İslam’ın simgesel işaretlerine tutunmaya, dahası şiddeti artırmaya sarılıyor.

Ekonomide hazinedeki yedek akçeye kadar, sıfırı tüketen iktidar, günümüzün en yakıcı sorunu Covit 19 salgınında da bitik ve çaresizdir. İktidar, bu ülke için askere giden, oy veren, vergi veren vatandaşına salgının başında 5 maskeyi veremeyecek kadar çaresiz kalmıştır. Artık Türkiye Halkı salgın karşısında yalnızdır. Salgında “sürü politikası” uygulanmakta, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” anlayışı uygulamaktadır.

Günlük ölüm sayısı 12 sayılarına, günlük vaka sayısı 1000 rakamlarının altına düşmüşken ve bilimsel istikrarlı uygulamalarla daha aşağıya düşmesi beklenirken, iktidarın yanlış uygulamaları sonucu günlük ölüm sayılara 60’lara tırmanmış, giderek te yükselmektedir. Hal böyle olunca iktidarın görevi nedir? Halkı suçlayarak işin içinden çıkmaya olanak yoktur.

Tek adam iktidarı sadece ekonomik ve toplumsal konularda değil, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerde de uluslararası platformda yapayalnız kalmıştır. Bir çıkmazın içindedir. Suriye ve Libya politikalarında da istikrarsızdır, lehimize bir durumdan bahsetme olanağı yoktur. İhvancı bir yaklaşımla siyasal İslamcı anlayışın bizi nereye savuracağı meçhul. Bilinen gerçek iyi bir yer olmayacaktır.

Ülke içinde ve dışındaki bilinen bu gelişmeler sonucunda iktidarın kitlelere verebileceği somut bir şey yok. İşin kötüsü umut ve hayal bile yok. “Tükenmişlik sendromu” iktidarı daha fazla dini ritüellere sarılmaya ve daha fazla baskıya yöneltiyor.

Hiç yeri ve zamanı değilken zaten açık olan Ayasofya’nın kalan bölümlerini ibadete açma girişimi, bu birikimlerin sonucudur. Fakat o da ilaç olmadı. Diğer taraftan 350 bin kişi ile açılış yaptık diye övünülmesi, Covit 19’a meydan okunması, bir de yargı kararının temyiz edilmesi tam bir çarşafa dolaşma hikayesidir.

İktidar her ne yapsa dikiş tutturamıyor. Yarattığı suni gündemler hiç bir yaraya merhem olmuyor. En fazla iki gün sürüyor, balon gibi sönüyor. Adeta patinaj yapıyor. Son olarak hiç yeri ve zamanı değilken idam konusunu gündeme getirdi. O da zaten bayatlamış bir denemeydi.

İktidar tarikat ve cemaatlerden kendisini kurtaramıyor. Hep onlarla içli dışlı. Fakat atasözüdür “Körle yatan, şaşı kalkar”. Görülen o ki FETÖ ile içli dışlı olma, ortaklık kurma, her ne kadar “aldatıldık” filan deseler de ders olmamış. Şimdi de diğer tarikat ve cemaatlerle sarmaş dolaş durumdalar.

İktidar mensuplarının cemaat ve tarikat aşkı, gönül bağı bitmiyor. Üstelik 667 Sayılı Kanun’a göre yasak olmasına rağmen. Son olarak konuya yayın yasağı getirilen, bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarı toplumu derinden sarstı.

Sonuç olarak Türk usulü tek adam sistemi çökmüştür. Ülkenin hiç bir sorununa çare olamıyor. Bu sistem ölü doğmuştur. Bunun kendileri de farkında. Cumhuriyetin aydınlığını görmüş kitlelere bu gömlek dar geliyor.

Demokrasi ancak demokratik parlamento ile var olabilir. Tüm sorunların çözümü ise ancak demokrasi içinde mümkündür. Ötesi günü kurtarma uğraşıdır. Ancak kendine hayrı olmayan sistemin günü kurtarmasına olanak var mı?