Dünkü yazımın sonunu "İşte böyledir bu ülkenin insanı. Öyle ki, Aziz Nesin anlata anlata bitirememişti bu toplumu" diye bağlamıştım.

Şimdi bu özelliklere devam edelim...

-Seçilen kişiyi acımasızca eleştirir; atanmış kişiye bir laf söyleyemez. Belediye Başkanı karşısında "bülbül" gibidir; Vali karşısında "dut yemiş bülbül" olur.

-Kendini mutlak doğru, karşıyı mutlak yanlış kabul eden özellik, farklı bir yönden öğrencilere de yansımıştır. İyi notu öğrenci almıştır, kötü notu öğretmen vermiştir!

-Okumayan bir toplumdur. 82 milyonluk Türkiye'de gazete tirajı 3,5 milyon, 5 milyonluk İsveç'te de 4,5 milyondur. Fransa'da bir kitap en az 100 bin basar, Türkiye'de 3 bin basar. Onun da yarısı kitapçı raflarında kalır.

Zaten "Kitapsız bilendir" demiş Nazım. Uğur Mumcu da "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" demişti.

***

Devam...

-Genelde kutsanmış değerlerin gölgesine sığınır. Ya dinin, ya bayrağın, ya da Atatürk'ün... Galiba bilgi ve özgüven yetersizliği, bu değerlere sığınmaya yöneltir.

-Hep bir kurtarıcı bekler ve her şeyi düzeltmesini ister. Üstelik birilerinin gelip her şeyi düzelteceğine de inanır.

-Siz bakmayın hurafelere inanmaz göründüğüne, hepsi inanır. Kişilerden keramet, türbelerden medet bekler. Muska taktırır. Fal baktırır. Ve de mezarlıktan korkar.

-Bu toplumun burjuvası da ilginçtir; caz dinler, operaya gider, sonra arabesk dinler, ardından çiftetelli oynar. Yani "eğreti burjuva"dır. Kültürü bile Batı'dan taklittir.

-Öyle ki, hiçbir zaman demokrat olamamıştır bu toplum. Böyle giderse olacağı da yoktur. Zaten olanın da demokratlığı tartışılır.

***

Devam...

-Asansörün kapısını açık tutup önünde sohbet eder.

-Gideceğim der ayağa kalkar, ama sohbete devam eder.

-Özellikle sosyal medyadaki tüm asparagas (doğru gibi anlatılan yalan haber) haberleri gerçek sanır.

-Sigara içmeyi çok sever. Üzerinde "sigara öldürür" yazısı vız gelir tırıs gider. Çünkü ona göre sigara içmek genelde bir statü (!), gençlerde kendini ispatlayan bir kimlik (!) olmuştur.

-Fikirleri doğru ya da yanlış olarak değil, bizden ya da onlardan olarak değerlendirir.

-Yumurta kapıya gelmeden harekete geçmez, ama emek ve çaba harcamadan köşeyi dönmek ister.

-Son zamanlarda ise sosyal medyada, özellikle kendine ve ailesine ait resimleri ve de bir ölçüde özel hayatını paylaşmayı çok sever.

***

Hemşerilik takıntısı yüksektir.

-Kentlerde hemşeri mahalleleri, hemşeri sokakları, hemşeri kahveleri oluşmuştur. Yerel ve genel seçimlerde bile hemşerilik ilişkileri kullanılır olmuştur ve de olmaktadır.

-Hem kuralların uygulanmasını ister; hem başta kendisi çiğner.

-Hem her şeyin milli olmasını ister; hem yabancı her şeye hayrandır.

-Özellikle de "Kim o" sorusuna "Ben" diye cevap verir.

-Özet olarak kendine has bir toplumdur. Başkanlık sistemi bile kendine hastır, hiçbir ülkede eşi-benzeri yoktur.

-Ve de işsizlikten neredeyse çocuk yaptığına pişman olan bu toplumdan, en az üç çocuk isteyen bir Cumhurbaşkanı vardır.

Zaten ünlü Fransız tarihçi Albert Sorel, "Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler" demiştir.

***

Ama özünde yine de boyun eğmeyen delikanlı bir yapı vardır bu toplumun.

-Emperyal işgale, emperyal sömürüye ve de her türlü haksızlığa karşı, içinde fırtınalar gibi esen, çığ gibi yükselen bir öfke vardır bu toplumun.

Yeter ki, Nazım'ın dediği gibi "Bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine / Ve bir kere vakt erişip / gayrı yeter!../ demesinler..."