“Ordu-Millet” kavramı insanlık tarihinde Türk toplumu hariç hiçbir toplumda görülmeyen bir ifadedir.

Diğer toplumlarda, özellikle Batı’nın köleci, sömürgeci, emperyalist devletlerinde ordunun, özellikle komuta kademeleri, toplumun aristokrat kesimi tarafından oluşturulmuştur. Günümüzde İngiltere'de bu gelenek halen devam etmektedir.

Bizim toplumumuzda ise ordu, halkın dar gelirli ve yoksul ailelerinin çocuklarının çoğunlukla ortaokul ve liseden başlayarak eğitilmeleriyle hayatını devam ettiren bir yapıya sahiptir.

Türk milleti ordusuna “ocak”, “Peygamber ocağı” der, vatan hizmeti yapacak evlatlarını davul zurna eşliğinde bir şölenle askere gönderir. Anadolu’da askere gidenlere kına yakılması hâlâ süren bir gelenektir. O evlatlar hem ailelerinin, hem de ordunun kınalı kuzularıdır. Yakılan kına, vatana kurban olmak üzere gönderildiklerin işaretidir. Onlarca yıldır süren terör belasına karşın Türk milleti içinde bir iç savaş çıkmamasının temelinde yatan etken budur. Yoksa çoktan etnik temelde bir iç savaş çıkar veya çıkarılırdı.

Ol sebepten Türk ordusu çeşitli dönemlerde yapılan kamuoyu araştırmalarında hep en itibarlı kurum olarak birinci sırada yer almıştır.

Gel zaman, git zaman… Fili yuttu bir yılan…

Bugün ordumuzun en tepesinden başlayarak her kademesi “İlk görüldüğü yerde tutuklanacak” hale getirilmiştir. Öyle ki Türk ordusu, tutuklanan komutanları nedeniyle “planlı” tatbikatlarını iptal etmek zorunda kalmıştır. Hava Kuvvetleri’nde bu yıl Ağustos ayında Kuvvet Komutanı olarak atanacak orgeneral kalmamıştır.

Balkan Savaşı, yıkılma sürecindeki Osmanlı Devleti’nin en büyük bozgunudur. Balkan Savaşı'nda bile ordumuz bu denli ağır zayiat ve telefata uğramamıştır.

Birinci Paylaşım Savaşı sonrasında İstanbul’u işgale hazırlanan dönemin emperyalist güçlerinin elebaşı İngiltere, işgale direnecek, direnişe önderlik edeceğini düşündüğü sivil ve askerleri toplayıp Malta’ya sürgüne göndermiştir.

Bu dönemde bile bu kadar zayiat verilmemiştir. Tutuklanıp Malta’ya sürgün edilen subaylara karşı Mustafa Kemal Paşa Anadolu’daki İngiliz subaylarını derhal tutuklatmıştır. Malta sürgünleri serbest bırakılana kadar da tutuklulukları sürmüştür.

Bugün ise rütbeli CIA ajanlarının Anadolu'yu karış, karış dolaşıp, Türk ordusuna karşı komplolar kurmasına ses çıkarılmamakta, Hasdal, Malta'laştırılmış durumdadır.(!)

Ortada ne tutuklanacak İngiliz subayları, ne de o kararlılığı gösterecek Mustafa Kemal vardır. Üstelik düşman dışarıda değil, içimizdedir.  

Bugün gelinen noktada Türk ordusu kendi komutanlarını savunmak için konuşma hakkı bile olmayan bir “boy çukuru” içine atılmıştır.

“Aman kimse konuşmasın, yoksa askere darbeci derler… Yine birileri mağduru oynar...” anlayışı toplumda giderek yaygınlaşmış, hatta kabul görür olmuştur. 27 Nisan E-Muhtıra'nın yarattığı "mağduriyet" algısı halen topluma hükümrandır. 

Türkiye “konuşan toplum” oldu, olacak derken milletin ordusu dilsiz, kendini savunmasız bir hale getirilmiştir.

ABD Büyükelçiliği’nden çekilen ve hâlâ yalanlanmayan, kriptoda özel ordunun kurulacağı bilgileri memnuniyet ifadesi olarak yer almaktadır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması için birileri gün sayarken Jandarma’nın ve Sahil Muhafaza Komutanlıkları’nın tümüyle tasfiyesi veya tümüyle İçişleri Bakanlığı’na bağlanması birilerinin gündemindedir.

Ali Bayramoğlu, bayram ederek “Türk ordusu toprak altındadır” diyerek “zafer” çığlıkları atmaktadır.

Tutuklu general sayısı, çalışan general sayısını geçmiş durumdadır. Birileri milletin ordusunu tasfiye ederek “BOP Ordusu” haline getirmenin tertibi peşindedir.

Tutuklu subayların eş ve çocukları her Perşembe günü toplanarak yaşanan bunca hukuksuzluğu protesto etmektedirler. Bu protestoyu topluma duyuran yazılı ve görsel medya organı var mıdır? Bu hukuk ihlaline karşı subay ailelerine destek verenimiz var mı?

Seçimin çılgın toz dumanı, narkoz etkili ve arsenikli yayınları arasında duymayan çok olmuştur. NATO’nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı İzmir’e taşınmaktadır. Türkiye’ye yapılacak bir dış müdahalenin, BOP gereği Ortadoğu’da sınırları yeniden çizilecek ülkelerin düşman kuvvetleri Türkiye topraklarında "gereğini yapmak" üzere hazır bekleyeceklerdir.

1970’li yıllarda ekonomi öğrenimi gören herkese şu gerçek öğretilirdi. “Biz dünyada kendisine yeten yedi ülkeden biriyiz. Dünyada savaş da çıksa, kıtlık da olsa aç kalmayız.”

Gelinen noktada buğdaydan şekere, pamuktan zeytinyağına, meyveden kurbanlık canlı hayvana, listeyi uzat uzattığın kadar, her şeyi ithal eder hale getirildik.  İhracatımızın %74’ü ithalata bağlanmıştır. Dışarıdan doktor getirmeyi düşünen bir iktidar tarafından yönetilmektedir ülke…

Niye olmasın, az kaldı, Türk Ordusuna komutan ithal edilecek günleri de mi göreceğiz, ey ordu milletin evlatları?

İşte bu zor günlerde “Türk Silahlı Kuvvetleri Çalışanları Sendikası” (TSK-İŞ) kurulsa yeri değil midir?!!!