Hepimizin bir beyni, iki gözü, iki kulağı var.

Her şey, hepimizin gözünün önünde oluyor.

Olanı biteni, hep birlikte izliyor, hep birlikte yaşıyoruz.

Ama ne yazık ki, ülkenin bir yarısı, olanı biteni görmüyor(!), duymuyor(!), algılamıyor!

Ya da görüyor, duyuyor da; görmezden duymazdan geliyor. Görmek, duymak, bilmek işine gelmiyor.

Çünkü öyle ya da böyle, akılları mühürlenmiş bu kesimin bir bölümü, bu düzenden, bu siyasetten, bu siyasetçilerden bir şekilde (maddi ya da manevi olarak) nemalanıyor ya da günü gelince(!) nemalanacağını sanıyor.

* * *

Ülkemiz, 18 yıldır, çok sık uğradığı her başarısızlıkta; “bizi aldattılar, bizi yine kandırdılar, saflığımızdan yararlandılar…” diye sızlanan; içinde bulunduğumuz çağa yakışmayan bir zihniyet tarafından yönetiliyor.

Bu süre içinde dert, tasa hiç bitmedi, bitmiyor.

Acılar, ölümler hiç durmadı, durmuyor.

Sağa dön hüsran, sola dön hüsran.

Yolsuzluk, ahlaksızlık, hırsızlık diz boyu.

Hukuksuzluk, adaletsizlik ayyuka çıkmış durumda.

Aç insanlar, çöp taşımalıklarında kendisini ve çocuklarını doyuracak yiyecek bir şeyler arıyor.

İnsanlarımız çöp taşımalıklarında yiyecek ararken; iktidar, milyonlarca nankör Suriyeliyi besliyor.

Varımıza yoğumuza göz diken Katar, atmaca gibi tepemizde dolanıp, fırsat kolluyor…

Tek bir yeni fabrika açılmadığı gibi mevcut fabrikalar tek tek kapatılıyor ya da yok pahasına satılıyor. İşsizlik tavan yapmış, üretim dibe vurmuş durumda.

Vizyonsuz, temelsiz ve öngörüsüz dış politikalarımız yüzünden, işbirliği yapabileceğimiz ülke kalmadı çevremizde.

Bırakın sınır komşularımızı, okyanus ötesi ülkelerle bile papaz olmuş durumdayız.

Ülkemizin itibarı, dibe vurmuş durumda.

Ülkemiz gemileri, uluslararası sularda kıytırık Yunanlı askerlerce durduruluyor; gemi mürettebatının tümünden ellerini enselerine bağlamaları isteniyor; bu görüntüler kayda alınıp, tüm dünya devletlerine servis ediliyor. Denmek isteniyor ki, “Türkiye, Türkiye dediğiniz devlet ve onun askeri bu işte…”

Ülkenin temel kurumları, temel değerleri bir bir çöküyor, çökertiliyor.

Ülke bölünmenin, parçalanmanın eşiğinde…

Muhalefet lideri, bir mafya lideri tarafından tehdit ediliyor; iktidar kanadından en ufak bir tepki gelmediği gibi; iktidarın küçük ortağı mafya lideri bozuntusuna arka çıkıyor.

Cumhuriyet tarihinde, hiçbir iktidar ülkeyi bu duruma düşürmedi.

… …

Hal böyleyken; ülkenin kaderini belirleyecek oy potansiyeline sahip, akıl tutulması yaşayan malum kitle, oylarıyla(!) ülkenin geleceğini karartmaya omuz veriyor.

Çünkü eğitim düzeyimiz, ahlak düzeyimiz bu.

Sahip olduğumuz eğitim düzeyimizle, demokrasimizi(!) ancak bu kadar çalıştırabiliyoruz.

Rahmeti Aziz Nesin, “…Bizde gelenektir; bizim satıcılarımız; karpuzu ’kurabiye’; hıyarı ‘badem’; kavunu ‘reçel’; balığı ‘derya kuzusu’; armudu ‘tereyağı’ diye satar…” derdi.

Bu ülkeyi 18 yıldır yöneten iktidar da bu geleneğe uyup; cahil cühela kesiminden aldığı oyu, ‘demokrasi’ diye yutturmaya çalışıyor.

* * *

Şimdi bu yazımı okuyan bazı okurların, “Ama efendim, demokrasi denen sistem böyle bir şey; sistem, tüm dünyada böyle çalışıyor. Ülke gelişimini olumsuz yönde etkiliyor diye, malum kitlenin oyunu yok mu sayalım!?” gibi kelime oyunlarıyla, savunmaya geçeceklerini bile bile yazdım bunları.

Onlara yanıtım şu.

Hayır efendim, ne sistem böyle bir şey, ne de sistem böyle çalışıyor.

Sadece ve sadece bizde ve bizim gibi az gelişmiş toplumlarda sistem, böyle çalışıyor ya da böyle çalışmaya zorlanıyor.

Bunun için, ulusal eğitim sistemleriyle, ulusal değerlerle oynanıyor.

Bunun için “kuvvetler ayrılığı ilkesi” askıya alınıyor.

Bunun için, dinsel eğitim, bilimsel eğitimin önüne geçiriliyor.

Bunun için laik sistem yer yer deliniyor.

Bunun için, ‘olursa olmaz’ çizgilerimiz pas pas yapılıyor ya da yapılmak isteniyor.

Bunun için, Türk seçmeninin aklını daha fazla karıştırmak için her yol mubah sayılıyor.

* * *

Alman Filozof Friedrich Nietzsche der ki; “…Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendisine seçilme hakkı verilse dahi; hiç bir zaman özgür bir seçim yapamaz!
Sadece seçim yaptığını zanneder.
Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen bir adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır...
Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir…”

İşin özü budur değerli okurlar.

Biz ve bizim gibi ülkelerde; seçimler, özgür ve ahlaki yapılmıyor.

Aklı karışmaya zaten müsait olan; okumayan, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan diplomasız (ve de diplomalı) cahil kitlelerin kafaları karıştırılarak, hokkabazlık, madrabazlık yapılıyor, iktidara çörekleniliyor.

Zor bir coğrafyada, zor koşullarda yaşıyor ve yaşatılıyoruz.

Akıl tutulması yaşayan, aklını dinle bozmuş, dinden başka hiçbir şey düşünmeyen seçmen, bu ülkenin, bu coğrafyanın geleceğiyle oynuyor.