Wilson Prensipleri'ne adını veren ABD Başkanı’nın Büyük Ermenistan ve Büyük Kürdistan hayallerinin son takipçisi Obama’dır. Wilson Prensiplerinin 21. yüzyıl uyarlamasının adı ise Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Bu projenin 22 ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmek amacıyla tedavüle sokulduğunu dünyada duymayan kalmamıştır. Bu dayatmayı hâlâ duymayanlar ise narkozcu medyanın uyuşturduğu toplumlar veya kesimlerdir.

Wilson Prensipleri; 4 Haziran 2003'de AKP ve CHP oylarıyla kabul edilerek yasalaştırılmış ve devrin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da onaylanarak; Türkiye'nin baş belası olmuştur. "İKİZ YASALAR"…

ABD’nin “Çekiç Güç” ile başlayan süreçte Irak’ı bölmek için, 36 paralelin Kuzey’ini denetim altına alması ve bölücü terör örgütü PKK’ya yaptığı destek herkesin malumudur. 2003’de başlayan Irak işgalinde ABD önce Şiileri kullanmıştır. Zaman içinde Şiilerin ABD ile arasına mesafe koyarak İran ve Rusya ile yakınlaşması karşısında bu kez Sünni kartı dolaşıma sokulmuştur. Ama asal amaç Kuzey Irak’ta çakma bir Kürdistan kurulmasıdır. Bu dayatmada ABD’nin yanında İsrail’in olması, Katar, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin destekçiliği şaşırtıcı değildir. Ama Türkiye’nin ucu kendisine dokunacak bu projeye destek vermesi için AKP kurdurularak iktidara taşınmış veya taşıtılmıştır.

“Arap Baharı” diye dünyaya sunulan tertibin “Yalancı bahar” olduğu ise çok çabuk açığa çıkmıştır. Libya üzerine gönderilen Haçlı seferine Eş-Başkan’ın ilk anda karşı çıksa da kulağı tez zamanda çekilerek beklenen sonuç alınmıştır. Bu arada NATO’nun karargâhı da İzmir’e taşıtılmış ve Libya saldırısını yönetmiştir. Emperyalizmin denize döküldüğü İzmir’e Haçlı seferi için karargâh kurması kaderin mi yoksa şeytanın mı tesadüfüdür?

Suriye’nin Yalancı Bahar senaryosuyla bölünmesine sıra geldiğinde ABD’nin taşeron veya dublör olarak kullandığı oyuncu Eş-başkan ve yandaşlarıdır. “Medeniyetler İttifakı”, “Dinler arası diyalog” ve dahi BOP’da Eş-Başkan olmak her kula nasip olmaz!

Suriye’nin bölünmesinin ardından sıranın Türkiye’ye geleceğini görememek körler için bile mümkün değildir. Kuzey Suriye’de kurulacak Kürt bölgesi Barzani’nin Kuzey Irak’taki çakma devletini Akdeniz’e çıkarma hamlesidir. Bu hamlenin kaçınılmaz uzantısı ise Türkiye’nin bölünme sürecinin hızlanmasıdır.

Bu arada Türkiye, “postal yalayıcı” diye andığı Kuzey Irak’taki Barzani’ye devlet başkanı ve bağımsız devlet yaklaşımı içine girmiştir. Sanki Irak’ta bir merkezi hükümet yokmuş gibi davranışları da Başbakan Maliki tarafından rahatsızlıkla karşılanmış ve tepkiler açıkça ifade edilmiştir.

Maliki, Türkiye’nin içişlerine karışarak ülkeyi bölmeye çalıştığını ileri sürerek şunları söylemiştir.

“Türkiye’nin, Irak Kürt Bölgesi’ne yönelik uyguladığı politika, bu bölgeyi tehlikeye sokmanın yanı sıra, Irak’ın bütünlüğünü de aynı tehlikeye sürükleyecektir.”

Erdoğan’ın Irak’ın da Suriye gibi olmasını istediğini ifade eden Maliki, bölgedeki birçok ülkenin bu politikalardan rahatsız olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etmiştir.

“Türk hükümeti, Iraklı Türkmenlerden Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğuna prensipte itiraz etmemelerini istedi. (Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nın Bağdat’tan sonra Erbil ve Kerkük’e yaptığı ziyaretin yarattığı gerginliği hatırlayınız. G.E.) Bu bir şeylerin varlığını ortaya koyuyor. Bunun takipçisiyiz ve sesiz kalmayacağız.”

El-Mustakbil gazetesi ise Sünnilerin yoğun olduğu Anbar eyaletinde çıkan olayların arkasında Türkiye’nin bulunduğunu ileri sürmesi üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur.

Maliki bu gösteriler karşısında, “Irak’ın çıkarlarını, egemenliğini ve birliğini tehdit eden her kesime müdahale edileceğini, ayrıca gösterileri yabancı güçlerin çıkarları doğrultusunda ve siyasi hesaplarla kalkışanları uyarıyoruz” demiştir.

İç ve dış basında Erdoğan’ın yapacağı ABD gezisi için yazılanlar büyük fotoğrafın bir başka karesidir. Erdoğan’ın “One Minute” tiyatrosunun Obama’nın suflörlüğünde İsrail’e özür diletilerek sona ermesinden sonra ABD gezi tarihinin açıklanması ise çok anlamlıdır.

“Tayyip Erdoğan’ın Washington’a Mesut Barzani liderliğinde Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması planı ile gideceği, ABD ve Batılı devletlerden bu plana destek vermelerini isteyeceği” basında yazılmıştır. (Irak’ta El Kanun sitesi, Türkiye’de Yeniçağ ve Sol gazeteleri)

Gelelim Büyük Fotoğrafın Esrarengiz Karesine…

10-28 Eylül tarihleri arasında ABD’nin Colorado Kenti’ndeki Amerikan Kara Kuvvetleri’ne ait Fort Carson Üssü’nde Türk ve Amerikan Özel Kuvvetleri tarafından esrarengiz bir tatbikat yapılmıştır.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone’nin “Usame Bin Ladin operasyonunda uygulanan taktikleri Türkiye’ye önerdik” diyerek, Ekim ayında açıkladığı iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin de perde arkası anlaşılmıştır.

Tatbikata katılan 15 Türk komandosunun Bin Ladin tarzı sofistike operasyonlar gerçekleştirecek seviyeye ulaşması hedeflenirken, yaklaşık 3 hafta boyunca iki tarafın askerleri paraşütle atlamadan rehine kurtarmaya ortak operasyonlar denenmiş, kişisel ilişkileri güçlendirmek için de beraber bira içip alışveriş merkezleri dolaşılmıştır.

TBMM Dışişleri Komisyonu’nda büyük tartışmalara yol açan ve Genelkurmay yetkililerinin “derin konular” diyerek bilgi vermeyi reddettiği Türk ve Amerikan Özel Kuvvetleri’nin yürüttükleri gizli tatbikatın ayrıntılarını Fort Carson Üssü’nün sorumlularından Yarbay Steve Osterholzer açıklamıştır. (23 Aralık 2012 Hürriyet)

Türk askerlerinin Amerikan Kara Kuvvetleri’nin üst düzey eğitimli Yeşil Berelileriyle buluşup ortak eğitim ve tatbikatlar gerçekleştirdiklerini anlatan Osterhozer, iki NATO üyesi ülke olarak ortak operasyon anlayışını oturtmak için başlayan çalışmaların ilk ayağı diye nitelendirdiği tatbikat konusunda şu bilgileri vermiştir…

“Fort Carson’da Amerikan Ordusu’na mensup 2 bin özel kuvvet askeri var. Yeşil Bereliler de bu kuvvetlerin en bilinenleri. Türk askerler burada bizim yeşil bereli kuvvetlerimizle bir araya geldi. Ve yaklaşık 3 hafta boyunca belli başlı alanlarda ilerleme hedeflendi.