Tunus; 12 milyon nüfusu, 164 bin km2 alanı olan bir Arap ülkesi…

1574-1881 yıllarında 307 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmış, 1881-1956 yıllarında 75 yıl Fransız sömürgesi olan bir ülke…

Roma İmparatorluğu’nun korkulu rüyası, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından M.Ö 247-183 arasında yaşamış Kartaca Komutanı Hannibal’in yurdu.

“Arap Baharı” olarak sunulan, aslında halk hareketlerinin büyüyerek Batı karşıtlığı bir alana kaymasını önlemek için, arkasında ABD ve Batılı güçlerin olduğu, Arap dünyasında eskimiş yöneticilerin değiştirilmesine yönelik olayların ilk başladığı ülke…

* * *

Tunus’un bağımsızlığı…

75 yıl Fransız sömürgesi olan Tunus, Fransız işgaline karşı 1930’da başlatılan Habib Burgiba önderliğindeki mücadeleyle 1956’da bağımsızlığını kazandı.

Ve Tunus’ta, 1959’da Habib Burgiba’nın devrimci atılımıyla laikleşme ve modernleşme süreci başlatıldı. Atatürk’e büyük ölçüde hayran olan ve Nasırcı Arap sosyalizmini savunan Burgiba, 1987’de Zeynel Abidin Bin Ali tarafından devrildi. Ama o da 2011’de Tunus halk hareketi ile devrildi ve ülkesinden kaçtı.

Yine de Tunus, Arap ülkeleri içinde demokrasiye ve moderniteye daha yakın bir Arap ülkesi konumunda idi. İdi diyorum… Çünkü bugünden itibaren ne olacağı belirsiz gibidir.

* * *

Ancak uzun yıllar sömürge olan bu ülkelerde:

Bağımsızlığın kazanılması ile giderek yükselen milli hareketler, demokratik ve sol referanslı siyasetler, Emperyal güçlere göre bastırılması ve önlenmesi gereken hareketlerdi.

İşte Libya, işte Irak, işte Afganistan, işte Suriye…

Çünkü bu oluşum, güçlü bir toplumsal uyanışı tetikler ve besler olmaktaydı.

“Siyasi İslam” işte bunun için kullanılır oldu. Ve bunun için özellikle İslamcı hareketlerin önüne, tehlikeli bir söylem olarak “komünizm” konuldu.

Ve de sol ve demokratikleşme rüzgârını önlemek için inanç motifli hareketler, bunun için desteklendi.

Ama Sovyetlerin dağılmasıyla dünya konjonktürü değişmişti. Örgütlenmiş ya da örgütlendirilmiş olan bu İslamcı hareketlerin de tasfiyesi gündeme gelmişti.

Çünkü onlar için; sosyalist sistemin dağılmasıyla İslam’ın bir inanç olmanın ötesine geçmesi, Batı karşıtı bir ideoloji ve kitlesel yapıştırıcı bir güç olma tehlikesi vardı.

Sürekli muhalif pozisyonda kalması ise onu daha güçlendirir ve daha güçlü bir halk hareketine dönüştürebilirdi.

Ki, onlara göre bu tehlike halen vardır ve de giderek büyümektedir…

* * *

İşte bu nedenlerle önce İslamcı hareketlerin önü açıldı.

Şartlara göre siyaset sahnesine çıkarıldı. Uluslararası siyasetle tanıştırıldı.

Elbette, zamanı gelince tasfiye edilmek üzere idi bu tanıştırma!

Ve sömürgeciliğini “uygarlık götürmek”, işgallerini “demokrasi taşımak”, saldırılarını “insan hakları oluşturmak” olarak adlandıran Batı için:

-Arap dünyasındaki ve de genelde İslam dünyasındaki giderek yükselen anti-emperyal reflekslerin söndürülmesi gerekiyordu.

-Ve de yükselen millici hareketlerin bastırılması ya da imha edilmesi gerekiyordu.

Çünkü değişen dünya konjonktürü ile İslamcı akımlar da bu oluşumlardan etkileniyordu.

Bu nedenle hemşerimiz Soner Yalçın der ki:

Önce… Mısır'da “15 Temmuz darbesi” oldu; İhvan ezildi.

Şimdi… Tunus'ta “25 Temmuz darbesi” oldu; Nahda eziliyor.

Gannuşi liderliğindeki Nahda, dolgusu İslam olan bir “Ilımlı İslam” hareketi idi.

Ve 25 Temmuz 2021 Pazar gecesi, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ordunun da desteğini alarak yönetime el koydu.

-Başbakan görevden alındı, meclisin yetkileri donduruldu.

-30 gün boyunca ülkenin kararnamelerle yönetileceği söylendi.

-Ve başsavcı yetkileri de üstlenilerek yasama, yargı ve yürütme yetkileri ile devletin tüm kurumlarının kontrolü ele alındı.

Bunun da Tunus anayasasının 80’inci maddesine dayandığı söylendi.

Ama Tunus’ta anayasa mahkemesi olmadığı için, bu uygulamanın anayasaya uygun olup olmadığı da bilinmiyor. Olsa nasıl karar verirdi? O da ayrı bir konu…

* * *

Ancak şimdilik sokaklar sakin

-Kan dökülmedi.

-Gazeteler ve televizyonlar kapanmadı,

-Partiler ve sivil örgütlerin kapısına kilit vurulmadı.

-Müdahalenin muhatapları karşı koyuşa yönelmedi.

Ama…

ve millici hareketlere karşı İhvan ve benzer İslami hareketleri uzun yıllar kullanan Batı emperyalizmi, sol ve milli hareketlerin gerilemesiyle siyasal İslam'ı hedefine koydu.

İşte Tunus’taki hareket, bu hedefe hizmet etmekte ve bu hedefin bir parçası olmakta.