Ya çevrem iyiden iyiye vurdumduymaz oldu ya da ben hepten paranoyak oldum.
Birileri Özerk Kürdistan için seçimler sonrasını işaret ediyor. Özerklikten sonrası için de “Allah kerim…” diyor.
AKP İktidarı, yangından mal kaçırır gibi, “X’lere, Q’lara, W’lere özgürlük getiriyorum” gerekçesiyle, torbaların(!) arasına gizleyip çıkardığı yasalarla, “Türkçe dışındaki dillerle de eğitim”in zeminini hazırlayarak, bölücülüğe çanak tutuyor.
Bunu fırsat bilen birileri, Kürdistan olarak adlandırdıkları bölgelerde, pilot okullar saptayıp, bu okullardaki eğitimi; “ülke eğitiminin birliği ve tekliği ilkesinden” kopararak, Kürtçe eğitim ve öğretimin zeminini hazırlama çalışmaları yapıyor.
Ve yine o birileri, her geçen gün genişlettikçe genişlettikleri Kürdistan Haritalarını, sanal âlemde yayımlayarak (şimdilik bu yollarla) tatmin oluyorlar.
Dahası var.
Türkiye’den katılacak kent ve bölgeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın belirlediği ITB Berlin Fuarı’nda; Diyarbakır Standının üzerinde “Diyarbakır Goverment” (yani, Diyarbakır Hükümeti) yazıyor. (İşin tuhafı yanı, bu durumu, Fuarın ilk gününde stantları gezen AB’den sorumlu Devlet Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da gördüğü ama görmezden geldiği iddia ediliyor.)
Geçtiğimiz günlerde de; bu tür ödünlerin sonucunda buldumcuk olan DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, canlı yayında, TL’nı gözümüze sokar gibi sallayarak, “Bu TL’nin üzerinde yazan “Türk lirası” ifadesi, Kürt Halkının kanına dokunuyor…” dedi.
* * *
Geldiğimiz/getirildiğimiz ortamın rezilliğine, kepazeliğine bakar mısınız?
Bu girişimlerin, bu söylemlerin sonraki aşamalarının ne olacağı, nereye varacağı, süzme salak olmayan herkesin malumu.
Ama herkes susuyor.
İktidar Partisinin ve eski ortağı Cemaatin kasetlerine, ayak oyunlarına takılıp kaldığımızdan, küçük resimlerle uğraşıyor, büyük fotoğrafı görmüyor, göremiyoruz.
* * *
Başbakan, sırf Ana Muhalefet Başkanına çamur atacağım diye; “Bu Cumhuriyet, Dersim’de büyük katliam yaptı. Aslen Dersimli olan bu Kılıçdaroğlu, ağzını açıp, tek şey söylüyor mu? Söylemiyor. Niye söylemiyor? Çünkü celladına aşık…” diyor.
Böyle bir şey olabilir mi?
Bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı böyle bir şey söyleyebilir mi?
Ama bu Başbakan(!) söylüyor.
Söylüyor, çünkü tarih bilmiyor.
Söylüyor, çünkü izan bilmiyor.
Gezi Olaylarına tahammül edemeyip, acımasızca kaba kuvvet kullanılması emrini veren ve pek çok ölüme, onulmaz yaralanmalara ve acılara sebebiyet verdiren bu Başbakan (!); 1700’lü yıllardan bu yana zaptı rapta alınamayan; geçimini, eşkıyalıkla sağlamayı alışkanlık haline getiren, yerleşik düzene geçmemekte direnen Dersimli Eşkıyalara karşı; sanki o dönemde kendi başbakan olsa farklı bir tavır takınacakmış gibi konuşuyor.
Türkiye'deki Kürtleri kışkırtmak, ayrıştırmak için Avrupalı Emperyalistler gibi, onların Türkiye’deki uzantıları malum partiler, malum sivil toplum kuruluşları gibi “Sözde Dersim Soykırımı” iddialarını pişirip pişirip gündeme taşıyor.
* * *
Bu konuyla ilgili araştırmalarımı, konuya ilişkin düşüncelerimi, defalarca yazdım.
Yine yazıyorum.
Bu satırları okuyan geniş karınlı AKP’liler ve benzer zihniyettekiler, her zaman olduğu gibi; “…Söyleyiversinler, deyiversinler, çiziversinler, yayınlayıversinler; söylemeyle, demeyle, harita çizip yayımlamakla bi şeycik olmaz…” diyecekler, biliyorum.
Türkiye, işte bu zihniyet yüzünden bu hale geldi.
Türkiye işte bu zihniyet yüzünden Doğu Sorunu’nu kangren haline getirdi.
Türkiye işte bu zihniyet yüzünden, öz be öz Türk olan insanlarını, Bölücü Kürtlerin kucağına itti.
… …
Ama efendim, bak hiç olmazsa huzur bulduk, bak hiç çatışma olmuyor mu, Doğu’dan cenaze haberi geliyor mu?
Gelmez tabii… O toprakları resmen terk ettik Bölücülere.
O bölücüler, şimdi harıl harıl Kürtçe Eğitim ve Öğretim çalışmaları yapıyor.
Harıl harıl özerliğe/bağımsızlığa hazırlanıyor.
Yazın bunu bir yere; bir sabah, o Bölücülerin “referandum” isteğiyle uyanacağız.
Bir başka sabah, özerklik taleplerine karşı gözümüzü açacağız.
Bir başka sabah da ‘bağımsızlık taleplerine karşı’ yataklarımızdan fırlayacağız.
Ama o gün her şey bitmiş olacak.
* * *
Biz henüz geçmişimizi, yerimizi, yurdumuzu bilmiyoruz.
Biz insanımızı, soydaşımızı tanımıyoruz.
Tunceli neresidir, Dersim neresidir; Tunceli niye Dersim, Dersim niye Tunceli değildir; Kürdistan Bölgesi nereye denir, sınırları nerede başlar, nerede biter, bilmiyoruz.
Ülkeyi bölmek için, tarihi saptıran, geçmişi saptıran, gerçekleri saptıran emperyalist güçlere karşı; neyi, nasıl savunacağımızı bilmiyoruz.
Bilen insanlarımızı içerde tutuyor, bilmeyen insanlarımızı baş tacı ediyor, kendimizi yönettiriyoruz.
İşte Mehmet Perinçek.
O Perinçek ki, “Rus arşivlerinde, Ermeni Soykırımı olmadığına ilişkin yıllar süren çalışmalar yaptı. Olmadığını da kanıtladı.
Nerede o Perinçek?
Hapiste.
Tunceli’yi bilmeyen, Dersim’i bilmeyen biri çıkıyor; emperyalist güçlerin ağzıyla, “Dersim’de katliam yapıldı…” diyor.
Kim o?
Başbakan (!), 12 yıldır bizi yönetiyor (!).

Haboğlu’nun notu; Bu arada, örneğin, İzmir Urla’da, Aksaray’da, Ordu’da, Fethiye’de ve diğer bazı kentlerimizde; BDP ve HDP Partileri Binalarına ve Seçim Konvoylarına yapılan taşlı ve sözlü saldırıları hiçbir şekilde onaylamadığımı, son derece tehlikeli ve yanlış bulduğumu özelikle ve özellikle belirtmek isterim.