Tebriz üstümü yana/ Gül sümbüle dayana

Oku bülbülüm, oku balam/ Belki yarım oyana Noleydim bala, noleydim

Gapgara bişey oleydim

Aleme çirkin görünsem bala/ Yarime güzel oleydim.

Azeri Türküsü

*

Haber bültenlerinin olmazsa olmazı olan haberler var. Değişen yanları elbette yok değil. Dolandırıcının adı değişiyor. Bütün parasını alan, bunları yetersiz görüp, kredi çekenlerin adı değişiyor. Para miktarı değişiyor. Elbette şehir adlarıyla birlikte takvim yaprakları değişiyor.

Değişmeyen tek kural var: Aldatanlar, onlara güvenip aldananlar. Uyanık geçinenler, kendilerinin aptal yerine konulduğunu başkalarının duymasını istemiyor. Onlar, kendilerini haklı çıkaracak bir şeyler bulurlar. Başkalarının cebinden çıkan paranın yanında onların kaybettikleri devede kulak kalırmış. Beterin de beteri varmış. Bir daha hiçbir Allah’ın kulu onlardan bir kuruş bile alamazmış.

Haksız sayılmazlar. Bir kuruş piyasada yok. Kimse beş kuruşu, on kuruşu sokakta görse bile almıyor.

Gülme komşuna gelir başına demişler. Nice doktorlar, mühendisler, profesörler, bilim insanları sadece ve sadece mahallemizin dünyalar güzeli kızına görücü olarak gelmiyorlar. Okumuş, mürekkep yalamış akıllı insanların paraları ellerinden alınıyor. İlkokulu bile öğretmenlerin, velilerin zoruyla bitirebilmiş uyanıkların kurdukları tuzaklara gelebiliyor.

Biri çıkıyor. İlkokuldan üçüncü sınıfta ayrıldığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Adam eline matematik kitabı almamış. Ülke genelinde büyük çaplı holdinglerin yapamadığı hesap kitap işlerini yapıyor. Her yiğidin ayrı bir yoğurt yemesi varmış. Elbette kolay yollardan para kazananların birbirinden farklı yöntemleri var. İlk aklıma gelen ise onlar kendilerini polisin, mahkemelerin yerine koyabiliyor. Bu yalanla insanları dolandırıyor. Ceplerindeki paralar buhar olup uçtuğunu görenler cep telefonlarına gelen mesajları anımsıyorlar: “ Kendilerini polis savcı olarak gösterip …”

Yapılan yasal düzenlemeler, resmi kurumların, uzmanların uyarıları çözüm olmuyor. Yine benzer haberleri duymak zorunda kalıyoruz.

Birileri çıkıp Çorum’a geliyor. Cennetten imarlı, bilmem kaç katlı daire yapılabilecek tapulu arsalar satıyor. Yetişen alıyor. Haberi olmayan bin pişman oluyor.

Tosun çiftliği kuran tosuncuklar, çarşıda pazarda satılan tavuk yumurtasıyla bizleri para babası yapanlar eksik olmuyor. Anasını boyayıp (makyaj yapıp) babasına satanlar, evliyi, bekarı, yaşlı olanları genç hatunlarla evlendirenlerin sayısı belirsiz. Bir apartman dairesini en az on kişiye satanlar tarihe destan yazdılar.

Alamancı denilen yurt dışında çalışan işçilerimizin birikimleri ellerinden alındı. Onların iyi niyetleri, hemşerilik duyguları, dini inançları, mezhepleri gavur parasından Türk lirasına dönüştürüldü.

Parklarda seyyar olarak gezen, köşe başında oturan küçük bir miktar para karşılığında fal bakıp gelmişimizi geçmişimizi okuyanlar vardı. Onlar bekarları evlendirirdi. “Üç saatte mi desem, üç günde mi desem” diye söze başlayıp size para gelecek diye fal bakarlardı.

A be onlar tarih oldu! Yeni teknoloji çağına ayak uyduramadıkları için işlerini bıraktılar be ya!

Gazetelere göz atanların, satır satır okuyanların gözlerinden kaçan haberler var. İyi niyeti, zekasından daha fazla olan hanımefendi hastanede yeni tanıştığı bir bayana bir milyon dörtyüzbin lira rakamla tamı tamına 1 400 000 Lira gibi ufak bir yardımda bulunmuş. Hayırseverlikte sınır tanımayan hanım hanımcık kardeşimiz bankalardan kredi çekmiş. Bankalar daha fazla kredi vermiş olsaydı sonuç yardım alanın yararına olacaktı.

Aklı başına gediğinde mahkemeye gitmiş.

Onun gibi hayırseverler, gerçek anlamda maddi zorluk çekenleri bir tarafa bırakalım. Belediye otobüsünde yanında otobüs kartı olmayan birinin bilet parasını verir mi? Sokaklarda yaşamak zorunda kalan gerçekten aç olana ekmek arası tavuk döner ısmarlar mı?

Azeri türküsünde olduğu gibi aleme çirkin olup; yarine, komşusuna gözel (iyi niyetli anlamında) biri olabilir mi?

Korkusuz Gazetesi’nden…