Salı günleri yapılan grup konuşmaları; toplumu daha da geren, sanki siyasi partilerin birbirine savaş ilanı toplantılarına dönüştü. Hiç düşünülmeyen ise, siyasi partilerin başı böyle olursa tabanının nasıl olacağı idi.

Özellikle iktidarın konuşmalarında sürekli tek parti dönemi ele alınmakta, ikinci dünya savaşının olduğu sıkıntılı dönemlerdeki bazı uygulamalar gündeme getirilmekte.

24 Nisan grup konuşmaları da yine öyle oldu. Camiler satıldı, yıkıldı denildi. Ahır yapıldı, depo olarak kullanıldı denildi. Ve Sayın Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'na ve CHP'ye buradan vurmaya çalıştı.

Genel seçim döneminde de Alevi ve Kürt kimliği ile vurulmaya çalışılmıştı. Bugün de camilerle ilgili sözlerle din ve inanç üzerinden yapılmakta. Yani kısaca CHP'nin, genel anlamda solun din düşmanı, İslâm karşıtı olduğu vurgulanmakta.

Siyasi mücadelede, özellikle inanç üzerinden yapılan bu söylemlerin toplumu nereye götüreceği özellikle unutulmakta, ya da bilinçli yapılmakta.

Siyasi hırs, adeta politik bir körlük yaratmakta.

Cumhuriyet tarihini okuyan, siyaset yapan herkes bilir ki; O günlerde ülkede tek bir parti vardı ve bu parti de CHP idi. Sosyalistler hariç olmak üzere Alevi-Sünni, Türk-Kürt, sağ-sol siyaset yapan herkes bu partinin üyesiydi. İsmet İnönü de, Celal Bayar da, Adnan Menderes de bu partinin üyesiydi.

Sorun CHP'yi savunmak değildir. Ama siyasi yarılmada, yıllarca tek parti dönemi işlendi ve dillendirildi. Eğer o dönemin yanlışları varsa, bugünkü siyasi partilerin tümünün geçmişleri sorumlu olmalıydı.

Çok partili sisteme 1946'da geçildi. Çünkü Türkiye o yıllarda "Batı Bloku" içinde yer almıştı. Bugünkü liberal ekonominin temelini atanlarla devletçi ve karma ekonomiyi savunanların yolları da o gün ayrılmıştı.

Elbette tek parti dönemi bir "Asr-ı Saadet" dönemi değildi. Tek parti dönemini kutsamak ne kadar yanlışsa, o dönemin uygulamalarını Cumhuriyet aleyhine algılanacak şekilde kullanmak da o kadar yanlıştır. Cumhuriyete karşı bir refleks geliştirmek, bu günün siyasi mücadelesine araç yapmak ise daha da büyük bir yanlıştır.

İşte bu nedenlerle söylemek istediğimiz odur ki; özellikle inanç üzerinden vurgular, ülkemiz için büyük bir tehlikenin gelişini hazırlar. Nitekim bu ülke, inanç üzerinden yapılan siyasi vurgularla Çorum, Maraş, Sivas olaylarında neler yaşandığını, toplumun nasıl kolay provoke edildiğini yaşayarak görmüştür.

Ve inanç üzerinden yapılan bu vurgularla, sanki Cumhuriyetle hesaplaşma gibi bir algı oluşmaktadır. İşte böyle bir algı Cumhuriyetin geleceği için daha da tehlikelidir.

Nitekim bugün bayramların, özellikle de 19 Mayıs törenlerinin tartışılır olması, böyle bir algıyı adeta pekiştirmektedir.

Oysaki iktidar partisinin, söylemlerinde bu tip algılamalara yol açan siyasi vurgulara daha bir özen göstermesi gerekir idi.

*     *     *

 

Ve 19 Mayıs Tartışması

 

19 Mayıs "Atatürk'ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı" 1938'de yasalaştı ama 1937'den bu yana kutlanmaktadır. Özellikle görsel yönü daha ağır basan milli bir bayramdır.

Her nedense Milli Eğitim Bakanlığı 11 Ocak 2012 tarihli bir genelgeyle, bu bayramın statlarda yapılmasını ve törenlerdeki görsel şölenlerini kaldırdı. Yani bir ölçüde yasakladı.

Gerekçe ise; kılık kıyafet masrafları, havanın soğuk oluşu ve eğitimin aksaması idi. Oysaki eğitimin dershanelere teslim edildiği günümüzde hiç de inandırıcı gerekçeler değildi.

Dolaylı olarak 19 Mayıs törenlerinde yapılan görsel şölenlerin, faşist İtalya'daki gençlik gösterilerinden esinlendiği, hatta oradan alındığı dillendirilir oldu.

Oysaki Cumhuriyet birçok kanunu da batıdan almıştı. Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu İsviçre'den, Ticaret Kanunu Almanya'dan, Ceza Kanunu yine İtalya'dan alınmıştı.

Hiç te inandırıcı olmayan tüm bu gerekçelere dayandırılan bakanlık genelgesi, Danıştay kararıyla durduruldu.

Ne yazık ki iktidar, Danıştay kararına büyük bir tepki gösterdi. Özellikle Sayın Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, kararı "bir hukuk garabeti" olarak niteledi.

Oysaki başta Sayın Milli Eğitim Bakanı olmak üzere iktidar, bu yargı kararını saygıyla karşılamalıydı.

Bugün dini bayramlar ve dini günler daha görkemli kutlanırken; Anadolu halkının emperyalizme karşı direnişinin sembolü olmuş milli bayramlar, tartışılır bir duruma getirilmemeliydi.

Umarız ki; "23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim"le ilgili törenleri, yeniden düzenleyen bir yönetmelik hazırlandığını söyleyen Milli Eğitim Bakanlığı, gerekli hassasiyeti göstermiş olsun.