"Kuşlar gibi uçmasını öğrendik.
Balıklar gibi yüzmesini öğrendik.
Ama kardeşçe yaşamasını öğrenemedik" demişti M.Luther King.
Ama yine de bu ayrımcılığın, bu ötekileştirmenin bir gün yıkılacağına inanmış ve bunun kavgasını vermiş ve de bedelini hayatıyla ödemiştir M. Luther King.
M. Luther King Amerikalı zenci bir papazdır. Afrika'dan köle olarak getirilen siyah ırkın yurttaşlık mücadelesinin önderidir. 1929'da doğmuş 4 Nisan 1968 günü öldürülmüştür.
***
Ülkemizde de seçim dönemlerinin en önemli vurgusu olmuştur ötekileştirme.
Özellikle 2011 genel seçimlerinde, o günün Başbakanı Erdoğan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu için her konuşmasında Kürt'tür, Alevi'dir vurgusu yapmıştır.
Ve de bu vurgu, 30 Mart yerel seçimlerinde ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde de aynı ölçüde kullanılmıştır.
Aslında bu vurgu, bilinçaltı bir nefret duygusunun dışa vurumudur. Ve ne yazık ki, siyasi yarışın siyasi linçe dönüştüğü ülkemizde, siyaset dili budur.
Ve de bugün ötekileştirme, toplumsal barışın önündeki en büyük engel olmuştur.
Çünkü ötekileştirmede bir aşağılama, bir suçlama, bir hakaret vardır. Bilinçaltı, adeta yıllarca bu suçlayıcı ve aşağılayıcı değerlerle donatılmıştır.
Bugün kullanılan "Kızılbaş" ve "Yezit" terimleri bile, Alevi ve Sünni kesimlerce asırlarca bir suçlama, bir hakaret ve genelde bir ötekileştirme terimi olarak kullanılmıştır.
***
Ve yine ülkemizde:
Araplar için: "Anladıysam Arap olayım", "Ne Şam'ın şekeri, ne Arap'ın yüzü"...
Kürtler için: "Kürt'ü koyma avluya, Kürt'ten olmaz evliya"...
Ermeniler için: "Ermeni dölü / Ermeni tohumu"...
Rumlar için: "Rum dölü / Rum tohumu"...
Romanlar için: "Çingene'ye beylik vermişler, önce babasını asmış"...
Gibi sözler, ötekileştirmenin günlük dile dönüştüğü ve bilinçaltını dolduran önyargıların dışa vuran ifadeleri olmuştur.
Ve de öyle bir toplumsal zihniyet oluşmuştur ki; öldükleri güne kadar İlhan Selçuk annesinin Ermeni olduğunu, M.Ali Birand annesinin Kürt olduğunu söyleyememiştir.
Ermeni asıllı ünlü fotoğrafçı Ara Güler, asıl adı Aram Güleryan'ı kullanamamıştır.
Bugün bile siyasi kavgada siyasi liderlerin kimlikleri, anne ya da baba soyu araştırılır, siyasi bir malzeme olarak kullanılır olmuştur.
***
Peki, neden ötekileştirme yapılmaktadır? Ötekileştirmekten amaç nedir?
Farklılıklara tahammül edememektir.
Farklılıkları kendi var oluşumuza bir tehdit olarak algılamaktır.
Bu nedenle ötekileştirmekten amaç onun kişiliğini ezmek, aşağılamak, farklı görülen kimliği teslim almaktır. Yani hükmetmektir.
Ancak ötekileştirende ezici bir nefret duygusu yoğunlaşırken, ötekileştirilende büyük bir öfke birikimi oluşmakta ve de bu öfke, büyük bir karşı şiddetin kaynağı olmaktadır.
Nitekim bugün Avrupa'da ortaya çıkan ırkçılık ve karşı şiddet ve de dökülen kan ötekileştirmenin doğurduğu kanlı sonuçlardır.
***
Diyebiliriz ki, işte en büyük tehlike budur.
Müslümanların, Avrupa'da ötekileştirilmiş hissetmeleridir. Türkiye'de Alevilerin, Kürtlerin kendini ötekileştirilmiş hissetmeleridir.
Bir dönem muhafazakârların kendini ötekileştirilmiş hissetmeleridir. Ve de şimdi laiklerin kendini ötekileştirilmiş hissetmeleridir.
İşte belleklere yerleştirilmiş ötekileştirme ve de bu zihniyettir ki; yaşanan tüm acı olaylara uygun ortamı hazırlamış, katliamlara varan büyük toplumsal felaketler yaşanmıştır. Çorum, Maraş, Sivas katliamları bunun en kanlı örnekleridir. Sonuçta ötekileştirme, toplumsal cinayetlerin en önemli tetikleyicisi olmuştur diyebiliriz.
***
Ötekileştirme yıkılamaz mı?
Elbette yıkılır ve de yıkılacaktır. Eğer bir arada yaşanacaksa yıkılması da şarttır. Ama öncelikle zihinsel bir dönüşüm olmalı, bilinçaltındaki tortular silinmelidir.
İşte burada siyasetin dili fazlasıyla önemlidir. Ötekileştirmeyi ve ayrımcılığı tahrik eden kültür, siyasetin dili olmuştur. Tarihte böyle olmuştur. Türkiye'de böyle olmuştur.
Umarız ki, 7 Haziran seçimine giden bu süreçte bu dil terk edilmiş olur.