Çeşitli nedenlerle tıkanan iktidarların, kamuoyunu oyalamak için, yapay gündem yaratmaları olağandır. Çivisini çıkarmamak kaydıyla da yararlı olabilecek bir yöntemdir.
Ancak AKP İktidarı, çivisini çıkardı bu işin.
Gündem değiştirme, kamuoyunun dikkatlerini başka bir alana kaydırma amacıyla; öyle duyarlı konuları kamuoyunun önüne atıyor ki; resmen ulus devletin temeline, dinamit koyuyor.
Yine yaptı yapacağını, Dersim konusunu temcit pilavı gibi ısıtıp, yine attı kamuoyunun önüne.
… …
Biz okumayan, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan bir toplumuz.
Önümüze ne atılırsa, kulağımıza ne üflenirse; gerçeği, o sanır, ona inanırız.
Toplumun bu yapısını bilerek; insanları, içinden çıkamayacakları yeni çıkmazlara sürüklemek, vatan hainliği ile eşdeğerdir. AKP iktidarı ne yazık ki, bunu yapıyor.
* * *
Her fırsatta yazdık, her fırsatta söyledik, yine söylüyoruz.
AKP iktidarı, ülkenin birliği ve dirliği üzerinde, onarımı mümkün olmayan derin yaralar açtı, açmaya da devam ediyor.
Bölücü güçlerin eline öyle kozlar verdi ve veriyor ki, buna siyaset demek mümkün değil.
Doğrudur; Büyük Devlet Adamı, Kürt Kökenli Siyasetçi Kamran İnan’ın dediği gibi; “Geçmişte büyük acılar yaşanmış ve yaşatılmıştır. Ancak bunlar, karşılıklı yapılan hatalardan kaynaklanmıştır.”
O olayları, o günün koşullarında değerlendirmek gerekir.
Akılcı olanı, doğru olanı budur.
Bu konular, “geçmişle yüzleşmeliyiz” edebiyatı içine sığmayacak kadar kapsamlı ve karmaşık konulardır.
* * *
Bu konuyu, 28 Ağustos 2014 tarihli, “Birilerinin Dersim İstismarı” adlı köşe yazımda da yazdım.
Bakın ne demişim o yazımda;
“…Bu günlere kolay gelinmedi Efendiler… Bu ülke öyle kolay kurulmadı…
Bu ülkenin kurucuları, açlığa, yokluğa, yoksulluğa karşın; dış düşmanların yanında, mantar gibi patlayan onlarca ayaklanmayı da bastıra bastıra bu ülkeyi inşa etti.
… …
Uğur Mumcu derdi ki; “Hain’in dini, cinsi milliyeti olmaz. Kürt’ün de haini vardır, Türk’ün de…”
Bugün olduğu gibi o günlerde de bolca vardı bu hainlerden.
Yokluk, yoksulluk, açlık bir yandan, dış ve iç düşmanlar bir yandan…
Şimdi eleştirmek, kuru sıkı sallamak kolay.
Yoksul Cumhuriyet, onlarca ayaklanmayı bastıra bastıra geldi bu günlere.
Dersim, bu ayaklanmalardan sadece bir tanesi ve zurnanın son deliği…
Bakın daha ne ayaklanmalar var.
Mantar gibi, biri bitiyor, diğeri başlıyor.
1924’de Nasturi İsyanı… 1925-26’da Silvan İsyanı… 1925- 27’de Şeyh Sait İsyanı… 1925’de Şemdinli İsyanı… 1925’de Reşkotan ve Roman İsyanı… 1926’da Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları İsyanı… 1926’da Pervari İsyanı… 1926’da Güyan İsyanı ve Çölemerik Baskını… 1926’da Holo İsyanı… 1926’da Birinci Ağrı İsyanı… 1926’da İkinci Şemdinli Baskını… 1926’da Koçuşağı İsyanı… 1927’de İkinci Ağrı İsyanı… 1927’de Biçar İsyanı… 1928’de Jilyanlı Resul Ağa İsyanı… 1930’da Zeylan İsyanı… 1930’da Tutaklı Ali Can İsyanı… 1930’da Üçüncü Ağrı İsyanı… 1930’da Oramak İsyanı…
Bitti mi?
Bitmedi…
1934’de Abdurrahman İsyanı… 1938’de Abdülküddus İsyanı… 1935’de Sason İsyanı
Hiç düşündünüz mü niye bunca isyan?
??!!...
Feodalitenin son kalıntıları olan şeyhlik, şıhlık, ağalık, aşiretçilik düzenleri yıkılmak; o yörelere okul, yol, su, sağlık hizmetleri götürülmek istendiği için…
Yani?
Yani aşiret ağalarının, şeyhlerin, şıhların, cemaatlerin nasırlarına basıldığı için…
Niye bu çatışmalar?
Devletin, devletliğinin gereğini yerine getirmek istediği için.
… …
Hep, hava taarruzunda ölen sübyanlardan, masum (!) insanların oluk oluk(!) akan kanından söz ediliyor?
Niye, Haydaranlı Aşireti Reisi Ermeni Dönmesi Kamber Ağaların, Demenanlı Aşiretinin Reisi (yine Ermeni dönmesi) Cebrail Ağaların ve onlar gibi onlarcasının soygunlarından, talanlarından, yağmalamalarından; Seyit Rıza’nın ve o Rıza Efendinin karılarından biri olan Besi Hatun’un katliamlarından; öldürdükleri askerlerin gözlerine kadar oyup çıkarmalarından; Koçuşağı Aşireti Reisi Ali Ağa ve oğlunun bir jandarma mangasının tümünü pusuya düşürüp, öldürmesinden, cinsel organlarını kesip ağızlarına vererek (Bk.Barbaros Baykara Tunceli 1938 Sy.76) Türk Askerini tahrik etmelerinden hiç söz edilmiyor?
Ağzı olan, bilen, bilmeyen konuşuyor.
Ev sahibi suçlu da hırsızın hiç mi suçu yok?
Dersim olaylarında da bugünkü PKK gibi, askere saldıran, okulları, hastaneleri yakan, köprüleri yıkan, öğretmenleri, sağlık görevlilerini öldüren aşiret leşkerleri var.
Dersim coğrafyasının özelliği gereği bu adamları (kolayca) ele geçirmek mümkün değil. Bugün bunca varlığa, bunca teknik olanağa rağmen yıllardır, PKK’nın hakkından gelinemiyor. Bir de o günün koşullarını düşünün… Sivillere(!), masum insanlara(!) zarar vermeden bu ayaklanmayı bastırabilmek mümkün mü?
Devleti, halkını koruyamaz, savunamaz durumuna düşüren, devlet otoritesini ayaklar altına alan eşkıya sürüsüne karşı (o günün koşullarında) başka ne yapılabilirdi ki?
* * *
Bugün heykeli dikilen Seyit Rıza ve onun şürekası (Yusufanlı, Kureyşanlı, Abbasuşağı, Bahtiyar, Haydaranlı aşiretleri) o günün hükümetine ültimatom(!) gönderiyor.
Bakın hükümetten neler istiyor muhteremler?
-Jandarma, derhal Dersim’den çekilsin.
-Yeni köprüler, yeni yollar yapılmasın.
-Yeni idari yapı oluşturulmasın; ağalık, şeyhlik, şıhlık gibi aşiret düzenine, aşiret törelerine dokunulmasın.
-Silahlara el konulmasın.
-Vergiler, hükümetle aşiretler arasında paylaşılsın.
… …
Bu ültimatom(!) üzerine hükümet ne yapıyor?
Mayıs 1937’de başlayan ayaklanmayı, Eylül 1937’ de bastırıyor.
Elebaşlarından Roznaklı Kamer, Demananlı Cebrail, Yusufhanlı Ağdatlı Kamer, Kuryşanlı Hasso Seydo, Bahtiyar Aşiretinden Şahin, sağ olarak yakalanıp mahkemeye sevk ediliyor.
Seyit Rıza’nın bir oğlu yaralı olarak ele geçiriliyor, diğer oğlu teslim oluyor.
Seyit Rıza’nın sağ kolu Koçgirli Alişir ve İngilizlerle sürekli işbirliği içersinde olan Alişan öldürülüyor.
Seyit Rıza bir süre mağaralarda saklanıyor, çemberin daraldığını görünce de 12 Eylül 1937 tarihinde, iki adamıyla birlikte teslim oluyor.
Yargılanan 58 isyancıdan 11’i idama, 33’ü ağır hapse mahkum ediliyor. 14’ü beraat ediyor. İdama mahkum edilenlerin dördünün, yaşlı oldukları gerekçesiyle cezaları, 30’ar yıl hapse çevriliyor; dolayısıyla sadece 7’si idam ediliyor….”
… …
Dersim olayı budur.
Tabii ki bu olay bu kadar basit değildir. Bunun ardında, yaşanan nice acılar vardır. O acılara, saygı duymamak, ilgi göstermemek elbet mümkün değildir.
Ama bilinmelidir ki o acılar; kurunun yanında yanması önlenemeyen yaşların, acılarıdır. O acıların esas sorumluları, Seyit Rıza ve diğer aşiretlerin ileri gelenleridir.
Kimse olayı sulandırıp, saptırmasın. Bu olay, ne Alevi ne Kürt karşıtlığı çatışmasıdır.
Celal Bayar Başbakanlığındaki genç Türkiye Cumhuriyeti, o operasyonu yapmak zorunda kalmıştır.
O operasyon(lar) yapılmasaydı; belki bugün çoğumuz ve de o elim günü siyasete alet eden Sayın Başbakan, hayatta olmayacaktı(k). Sayın Başbakan hayatta olsa bile, bugünkü gibi çifter çifter uçaklarla, yüzlerce koruma ordusuyla seyahatler edemeyecek, helikopter pistli, yüzme havuzlu villalarda oturamayacak, bir eli yağda bir eli balda padişah saltanatını sürdüremeyecekti.
Sayın Başbakan (ve de hepimiz) bugün yaşıyor, nefes alıp veriyorsak, bunu Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına borçluyuz.
Sayın Başbakan, bunu hiç unutmamalı.”
* * *
Dersim olayı budur değerli okurlarım.
Dün Dersimli eşkıyaların, genç Türkiye Cumhuriyetinden istediklerini; bugün açılım zırvalığıyla zıvanadan çıkan PKK ve onun uzantıları istiyor.
Ne ya da neler istiyorlar?
- Devlet karakol/kalekol binaları yapmasın.
- Bölge halkı, vergisini, PKK’ya versin.
- Yargıyı KCK yapsın.
- Koruculuk sistemi kaldırılsın.
- Yollarda kontrolü PKK’lılar yapsın, asayişi PKK sağlasın.
- Bölge vali ve kaymakamlarını, PKK atasın.
… …
Şimdi PKK’nın bu istekleriyle, Dersim Olayları eşkıyalarının isteklerini bir kıyaslayın.
Bu talepler sonrası; o zaman mı doğru yapılmış, şimdi mi doğru yapılıyor siz karar verin.