Dinimizde bir kural vardır: İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olanıdır. Ticaret erbabı da toplumumuzun insanlara en çok faydası dokunan bir kesimidir. Her insan, yiyecek, içecek, giyecek gibi ihtiyaç duyduğu şeyleri bizzat temin edemez. Ticaretçi memleket-memleket, il-il dolaşarak insanların istediği malı, istediği eşyayı temin ederek toplumun istifadesine sunar. Hem kendi kazanır, hem memleket ekonomisine katkıda bulunur, hem de toplumun ihtiyacını karşılar. Bu bakımdan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) güvenilir ve doğru bir ticaretçinin kıyamet gününde sıddıklarla, şehitlerle beraber olacağını müjdelemişlerdir.
Ticaretçilerin bu değeri yanında onlara sorumlulukları da şu şekilde hatırlatılmıştır:
"En temiz kazanç, o ticaretçinin kazancıdır ki; konuştuğunda yalan söylemez, müşterilerine hainlik etmez, va'dlerini yerine getirir, sözünden dönmez. Satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülemez. Satarken daha pahalıya satayım diye de malını övmez. Borçlarını zamanında öder, bekletmez; alacakları hususunda borçlusunu sıkıştırıp zora koşmaz.” (2)
Her hususta olduğu gibi ticaret hususunda da doğruluk, dürüstlük her Müslümanın şiarı olmalıdır. Bu, Allah Teâlânın: "Ey iman edenler, Allah'dan korkun ve doğrularla bir olun."(3) emrinin gereğidir
Ticaretinde doğru ve dürüst davrananın her zaman yüzü ak, kazancı helâldir. Kıyamet günü yakasına yapışanı da yoktur. O, ne dünyada, ne ahirette utanacaktır. Yaptığı hayrının ve ibadetinin karşılığını kat kat alacaktır.
Şu söz, doğruluğun önemini vurgulayan İslâm büyüklerinin meşhur sözlerindendir: "Müslümana devamlı farz olan ibadet doğruluktur. Devamlı farzını yerine getirmeyenin, vakitli farzları makbul olmaz." Rasul-i Ekrem (s.a.s.) bir yiyecek satıcısına uğramış, mübarek elini, satışa sunulan bir hububat yığınına sokmuş, eline yaşlık bulaşmıştı. Satıcıya “Nedir bu yaşlık?” diye sorduğunda, satıcı, “karıştırdım, yaş kısmı altına geçti." demiş, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) "O yaşlık üzerinde kalmalı idi." buyurmuş ve eklemişti: "Bizi kandıran bizden değildir."(4)
İbn-i Ömer (r.a.) diyor ki, "Bir satıcı malını müşterilerine övüyordu. Rasülullah yanına vardı. Övdüğü malı yokladı. Malın kalitesi düşüktü. Buyurdular ki: "Her malı kendi değerine göre satmalısın, bizi kandıran bizden değildir."(5)
Ebû Hüreyre (r.a.), sütüne su katan bir süt satıcısını gördü. Yanına yaklaştı ve sordu: "Ey zavallı! Kıyamet günü sana, su katarak sattığın sütlerden şu suyu ayıkla bakalım" denildiğinde ne yapacaksın?"(6)
Dünya hırsına kapılmadan, helâlinden kazanıp çoluk çocuğumuza temiz rızık, helâl lokma yedirmeliyiz. Bu fani âlemde başkalarına dünyalık kazandırma uğruna, kendi ahiretimizi yıkmamalıyız. Özümüz, sözümüz, ticaretimiz, san'atımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olmalı, dünyada da ahirette de yüzümüz kızarmamalıdır.
Ne güzel söylemişler:
Sen usandırma eli, el de usandırmaz seni. Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni. Yazımızı iki ayet-i kerimenin meâliyle bitirelim:
"Göğü Allah yükseltti ve ölçüyü O koydu. Sakın tartıda haksızlık etmeyin. Tartıyı doğru tutun, terazide eksiklik yapmayın."(7)
"İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında dolu-dolu; onlara satmak için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun. Onlar düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için diriltilecekler. Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklar."(8)
(1) İhya 2663, et-Tergıb, 2/585.
(2) et-Tergib, 2/586.
(3) Tevbe:119.
(4) Ruhul-Beyan 16966. Osmaniye 1306.
(5) Kesfü'l-Hafa .2/266.
(6) Nüzhetün Nazırın, 146, Mısır.
(7) Rahman: 7-9
(8) Mutaffifin: 1