Teşekkürler hayat,
Bütün verdiklerin için, iki göz verdin bana, her açtığımda onları, kusursuzca ayırt edebiliyorum siyahı beyazdan ve cennetin yıldızlı görüntüsünü ve de kalabalıklar içerisinde sevdiğim adamı.
Teşekkürler hayat,
Bütün verdiklerin için, bana ses ve harfleri verdin, ve onlarla haykırıp, düşünebildiğim kelimeler, anne, arkadaş, kardeş ve yanan ışık, bir de sevda, duygularıma yol gösteren.
Teşekkürler hayat,
Bütün verdiklerin için / sesi verdin, bütün şiddetiyle hayatı içeren / gece gündüz cırcır böceklerini ve kanaryaları kaydeden, çekiç seslerini, motorları, köpek havlamalarını, fırtınaları da ve sevdiğimin yumuşak sesini de.
Teşekkürler hayat,
Bütün verdiklerin için / yorgun ayaklarımın adımlarını verdin, onlarla şehirleri ve gölcükleri gezdiğim / ve kumsalları ve çölleri, dağlar ve ovaları / ve yürüdüğüm, senin evin, senin cadden, ve senin avlunu.
Teşekkürler hayat,
Bütün verdiklerin için / bana gülüşü, gözyaşlarını verdin, böylece yıkıntılardan iyi şansı ayırdığım / şarkımı yapan iki maddeyi ve benim olan hepinizin şarkısını.
Teşekkürler hayat, bütün verdiklerin için (Violeta Parra)
Violete Parra’nın bu güzel şiiriyle güne ve hayata teşekkürle başladım.
Güzel şiirleri, şarkıları, güzel sözleri, güzel rubai ve dörtlükleri çok seviyorum.
Hayatın özüdür bu güzellikler. Hayatı ve yaşanmışlıkları özetleyen bu güzellikler ruhumuzu ferahlatır, ömrümüzü arttırır.
Şeyh Gâlip’in, “Bir şulesi var ki, şem-i canın, / Fânusuna sığmaz asumanın” sözleri can ve ten mucizesini ne güzel anlatır.
Bektaşi dervişi Harabî’nin (Edip Ahmet-1853-1917) Vahdetnâme adlı şiiri tasavvuf felsefesinin alfabesidir..
Sözlerimiz bizim pek muhakkaktır, / Doğan, ölen, yapan, bozan hep Haktır,
Her nereye baksan Hakkı mutlaktır / Ahval-i vahdeti beyan eyledik…
Bu sözleri sanma her insan anlar / Kuş dilidir bunu Süleyman anlar,
Bu sırrı müphemi ârifan anlar / Çünkü cahillerden pinhan eyledik…
Niyazi Mısri’ de ,
Biz şol Abdal'ız, bırakdık eğnimizden şalımız,
Varlığından soyunup üryan olan anlar bizi… diyerek, manâya gönderme yapar.
Yahya Kemal Beyatlı üstadım da ölümün felsefesini yaparak ne güzel söylemiş.
Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,
Ve serin serviler altında kalan kabrinde,
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter…
Ben kulunuz da bir garip ruh haliyle halimi, ahvalimi şöyle tanımladım.
Elim ermez, gözüm görmez, bir garip haldeyim,
Âlemde, bazen bir yerde, bazen her yerdeyim,
Zaman, mekân boyutunda akıp duruyorum,
Sanki bir yörüngede, sonsuz bir seferdeyim…( Mehmet Özata)
Dün akşam Marmaray’la Ayrılıkçeşme (Kadıköy) durağından Kazlıçeşme (Zeytinburnu) durağına 15 dakikada gittim. Eskiden aynı yere arabayla iki, üç saatte ancak giderdik. İstanbul trafiği Metrobüs, Metro, Tramvay, tüneller ve Marmaray’la çok rahatladı. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a teşekkür ediyorum.