Çok sık dillendirip, çok sık yazdım, yine vurguluyor, yine yazıyorum.

Yıllardır yaşadığımız, giderek kanıksadığımız, televizyonların; “Terör bu gün de şu kadar can aldı… Terör şöyle esti, şöyle gürledi…” dediği olaylar var ya; bana göre “terör” değil o olayların adı.

Terör, merör yok Türkiye’de…

Ya ne var?

İsyan var, isyan!

İsyan provaları, isyan girişimleri var.

Yıllardır yaşadıklarımız, malum kesimin bir bölümünün ayaklanma provaları.

“Ha terör, ha ayaklanma; ne fark eder ki!?...” derseniz; “Çok şey fark eder” derim.

Yaşanan/yaşatılan olaylara yanlış teşhis konmayıp, doğru teşhis konsaydı; yani olaylara, “terör” olarak değil “ayaklanma” olarak yaklaşılsaydı, çözüm daha kolay olurdu.

Oysa AKP iktidarı böyle yapmadı.

Yapmadığı gibi de hem konuya ilişkin tarihi olayları sulandırdı, hem de güncel olayları sulandırdı.

Cumhuriyet döneminde bastırılan Kürt İsyanlarını (devlet sorumluluğuna yakışmayacak bir biçimde) kaşıyarak, ayrılıkçı güçlerin ekmeğine yağ sürdü.

Yağ sürmekten de öte, ayrılıkçı güçlere güç verdi.

Açılım zırvalıklarıyla da bu kesimin sözde önderlerini yüreklendirdi.

Şunu demek, şunu vurgulamak istiyorum.

Yıllardır süre gelen ve giderek sıradanlaşan eyleme dönüşmüş bu tepkilere; doğru tanı konmazsa; bu isyan, bu ülke parçalanana değin sürüp gidecektir.

Bu coğrafyanın sınırları kanla, canla çizildi ve üzerinde yaşayanlara yurt oldu, ülke oldu.

Bu ülkeyi birlikte kuranların adına TÜRK; birlikte kurdukları ülkenin adına da TÜRKİYE dendi.

Geriye dönüşü yok bunun artık.

Bu sınırlar içinde yaşayan halklar, ya bu sınırlara saygı gösterip, bu sınırlar içinde belirlenen yasalara uyacaklar, ya bu sınırları terk edecekler.

Olay bu kadar basit ve net.

Kim, kime, neyin ödününü, ne hakla vermeye kalkıyor.

Ya da kim, ne hakla, kimden nasıl ödün istiyor.

Silkinip, kendimize gelelim artık.

* * *

Yayılmacı güçler, bu coğrafyayı sömürmek için, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ülkelerini bölüp, parçalamak istiyor.

Bunun ilk ayağı olan Irak’ta, bu olay kısmen gerçekleştirildi, Kuzey Irak’ta her an bağımsızlığını ilan etmeye hazır yarı federe bir Kürt devletçiği kurdu(lar).

Aynı oyun (ne acıdır ki Türkiye de kullanılarak) Suriye’de oynandı. Nitekim Suriye’de de Kürt kantonları kuruldu.

Kısacası, sessiz sedasız Büyük Kürdistan’ın temelleri atıldı..

Atılan bu temeller, Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağının da oluşturabileceği umuduna kapılan Türkiye’deki hayalperest ayrılıkçı güçleri umutlandırdı.

Son darbenin vurulması bekleniyor..

İktidarıyla, muhalefetiyle ülke olarak aymaz, yıllardır yaşanan kalkışma eylemlerine hâlâ “terör eylemleri gözüyle bakmaya devam edilirse”; gafil avlanıp, son darbeyi yememiz kaçınılmazdır.

Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da hata üzerine hata yapıyor AKP iktidarı.

Andımız konusundaki yaptığı büyük hata da bunlardan biri.

Sözde Kürt Önderlerine, nasıl ve ne koşullarda ulus olduğumuzu anlatıp, ikna etmek yerine, ödün üzerine ödün veriliyor onlara.

Ulus nezdinde, devletin eleştirilemez ve değiştirilemez gelenek ve kurallarıyla oynanabileceği ve değiştirilebileceği izlenimi yaratılıyor.

Bakın Amerika’ya, bakın Fransa’ya, İtalya’ya, Almanya’ya; bizim gibi gelenekleriyle mıncık mıncık oynuyorlar ıuı?

Onların da antları var, marşları var, bayrakları var. Devletlerinin kurulduğu tarihi binaları var. Bu değerlerini, hiç tartışmaya açıyorlar mı?

Tartışılmasına izin veriyorlar mı?

Onların liderleri, bizim liderlerimiz(!) gibi, ardıllarının oturduğu binalara burun kıvırıp; yeni binalar yaptırmaya kalkışıyor mu?

Sen, ilk ve orta eğitim düzeyindeki çocuklarımıza ulus bilincini aşılamak için söyletilen andı yasaklamaya kalkarsan, ulusal marşını tartışmaya açarsan; senden ayrılmaya hazır ayrılıkçı güçleri daha çok azdırırsın.

Nitekim de malum kesim, AKP İktidarının gereği olmayan bu tür söylemleriyle daha çok ötekileşmeye, yabancılaşmaya başladı.

AKP’nin bu konudaki “her türlü ödünü vermeye hazır gibi olan tavır ve söylemleri”, ayrılıkçı sözde Kürt önderlerini umutlandırdı.

Bu konudaki seksen küsur yıllık kazanımlar, siyasal oy mülahazasıyla sekteye uğratıldı.

Bu tavrın adı gaflet ve dalalettir.

Ulu Önder Büyük Atatürk’ün “Türk” tanımı ayağa düşürüldü.

Bu coğrafya üzerinde yaşayan Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların hep birlikte kan dökerek, can vererek çizdikleri sınırlar içinde sanki (ve sadece) Kürtler özellikle mağdur ediliyormuş gibi bir izlenimin yaratılması körüklendi, körükleniyor

Sözün özü,

AKP İktidarı yanlış üzerine yanlış yapıyor.

Bu yanlışların en büyüğü “açılım zırvalığı” ve “Suriye Politikası”…

AKP iktidarı, bu coğrafya üzerinde oynanan olayların ayırdına varıp; olayları doğru değerlendirmek ve kendisini daha fazla kullandırmamak durumunda.

Çünkü bu politikalarıyla(!) yayılmacı güçlerim ağına düşüyor farkında değil.

Artık Sağır Sultan bile biliyor ki; yayılmacı güçler alttan alta ülkemizin altını oyuyor.

Bir neo-con tetikçisi, aynı zamanda; ‘American Enterprise Institute’ ve ‘Naval Postgraduate School’ Öğretim Üyesi olan Michael Rubin denen dangalak, bakın ülkemiz için ne diyor:

“…Türkiye’nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlandı. Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecektir. Sorun, ‘bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye’ye dâhil bir federasyon mu’ o henüz belli değil”.

!!??...

Şimdi, böyle düşünen sadece bu dangalak mı?

Bu dangalak gibi düşünen o kadar çok dangalak var ki; (üstelik) bunların bir bölümü de yurt içinde…

Bölünmüş, parçalanmış Türkiye’nin haritaları elden ele geziyor.

Kendimize gelelim artık, kendimize….