Önceki yazılarımdan da faydalanarak bu kanlı günleri bir kez daha analım dedim.

Ve de önce geçmişin Türkiye panoramasından bir özet yapalım dedim.

-Cumhuriyetle mayası atılan laik ve demokratik bir Türkiye’nin oluşum süreci, Sosyalist Blok’a karşı “yeşil kuşak projesi” ile yolundan saptırıldı.

-Pompalanan Sovyet tehlikesine karşı ülke, ABD ve NATO üsleriyle dolduruldu.

-Bu oluşumlara karşı milli tepkileri yükselen gençlik imha edildi.

-Ülke inanç kamplarına bölündü. Sünni Alevi’ye, Alevi Sünni’ye düşman edildi.

-Şartların oluşturulduğu yerlerde büyük katliamlar yapıldı.

Ve de darbelerin yol taşları bu katliamlar üzerine inşa edildi.

Çünkü sorun, Batı emperyalizmine karşı yükselen milli uyanışın bastırılması, eritilmesi, yok edilmesi idi.

Nitekim Maraş katliamı, Çorum katliamı 12 Eylül’ün kilometre taşları oldu.

Temmuz ayı ise bu felaketlerin yaşandığı en kanlı bir ay oldu.

Yani Çorum Katliamı, Sivas Katliamı, Başbağlar katliamı…

* * *

Çorum katliamı…

Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak'ın 27 Mayıs 1980 günü öldürülmesi, provokatörler için istenen fırsatı yaratır. Ve 28 Mayıs'tan başlayarak Alevi-Sünni kavgasının fitili ateşlenir.

Kanlı olayın final günü “4 Temmuz 1980 Cuma” günü olur. Çünkü İslami toplumların en hassas ve en kutsal günüdür Cuma.

Sonuçta resmi rakamlara göre 57 ölü, 200'den fazla yaralı, 300'den fazla yakılıp yıkılan ev ve işyeri, yüzlerce ailenin iç göçü, onlarca ailenin dış göçü...

İşte o günleri, 1980’in Çorum Başsavcısı Ertem Türker şöyle özetlemişti:

“Yeterince önlem alamadık. İdareciler aymazlık içindeydi. Olaylar geliyorum diyordu. Biz atış talimi yapıyorduk, kim atış yapacak da akşam yemeğini alacak diye.”

Ve de devamla “Çorum, silah tüccarlarının oyun sahası oldu. Aynı silahla sağcı da solcu da öldürülüyordu. Birkaç silahı tespit ettim” demişti Başsavcı Ertem Türker.

* * *

Ve Sivas Katliamı…

Asla unutulmayan ve de asla unutulmayacak olan bir felaketti bu katliam.

Çünkü 2 Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal Şenliklerinde, çoğunluğu Alevi kökenli 33 yazar, ozan ve düşünür Madımak Otel’inde yakılarak vahşice katledildi.

Bu vahşi katliam için Maraşlı ozan Emekçi;

“İki Temmuz sıcağında / Ben yanarım Sivas yanar

Pir Sultan’ın ocağında / Ben yanarım Sivas yanar” demişti.

“Sivas ellerinde sazım çalınır...” diyen Âşık Veysel’in sazı, çalınmaz olmuştu o gün.

“Varıp Pir Sultan'ı, analım dedik / Meydanda bir semah, dönelim dedik” diyen ozan Kızılgül, anamamıştı ve de meydanda bir semah dönememişti o gün.

Ve Mazlum Çimen, babası Nesimi Çimen’le yanan 33 aydın için;

“Sivas ellerinde sazım tutuşur / Söz tutuşur canım türkü tutuşur

Teller bizi söyler diller yarışır / Özgürlüğü yazan kalem tutuşur” demişti.

* * *

Başbağlar Katliamı ise “Sivas’ın intikamı” gibi sunulmuştu…

Yani Sivas'ta Alevileri hedefe koyan “irade”, Başbağlar’da Sünni katliamına imza atmıştı. Amaç, daha büyük kitlesel bir Alevi-Sünni çatışması yaratmaktı.

Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı, Tunceli sınırına yakın, Sünni halkın yaşadığı bir köydür Başbağlar. Sivas katliamından 3 gün sonra, yani 5 Temmuz akşamı köy baskına uğrar. 33 köylü kurşuna dizilir. Okul, cami ve tüm evler yakılır, yıkılır.

kişi gözaltına alınır. 18 kişi beraat eder. Örgütsel ilişkiden 2 kişi mahkûm olur. Bu davanın yargıçlarından Şakir Kadıoğlu diyor ki:

“Katliamdan dolayı tutuklananların olayla hiçbir ilgisi yoktu. Hiçbir sanık suçlu değildi. Asker kimin adını yazdıysa, mahkeme karşısına o çıkarıldı. Peki, kimler getirildi mahkemeye? Aleviler! Tunceli'de ‘tırpancı’ olarak tabir edilen bölgenin Alevilerinden yakaladıkları kişiler” diyor ve devamla “Başbağlar davası, Türkiye'nin hukuk tarihinde bir yüz karasıdır. Yazıktır, günahtır” diyordu Şakir Kadıoğlu.

* * *

Elbette tüm bu katliamlar, bir siyasal proje idi ve de Alevi ve Sünni halk bu projede kullanılmıştı.

Özellikle Çorum katliamı ile 12 Eylül darbesinin son kilometre taşları döşenmiş, yönetime el konulmuş, anayasal sistem lağvedilmiş, toplumsal muhalefet bastırılmış, toplum sindirilmiş, 24 Ocak kararları ile ülke ekonomisi küresel sermayeye teslim edilmişti.

Sonuçta bugün Çorum, Sivas, Başbağlar katliamlarının üzerinden yıllar geçmiştir. Ama belleklerden silinmemiş, acıları unutulmamış, hesabı sorulmamıştır.

Aslında daha da acısı; bu ülkenin sosyal dokusunun temeli olan Alevi-Sünni halk, bu katliamları bir kez olsun birlikte kınamamış, kınayamamıştır. Ki, işte asıl sorun budur…

Artık bu toplum bunu görmelidir… Hatta görmek zorundadır…

Ve de yapılacak şey, toplum olarak bu siyasi körlükten bir kez olsun kurtulmaktır…