Öyle bir ülke olduk ki, neredeyse yılın her ayı, yaşanmış toplu bir felaketi hatırlatır oldu.
Aralık; 24 Aralık Maraş katliamını hatırlatır.
Ocak; 24 Ocak gününü, yani bu ülkenin yetiştirdiği en büyük araştırmacı gazeteci, koyu bir Kemalist Uğur Mumcu'nun öldürüldüğü günü hatırlatır.
Mart; 12 Mart 1971' i, yani 68 kuşağının imha edilmesini hatırlatır.
Mayıs; 6 Mayıs 1972 günü idam edilen Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i hatırlatır. Ve de 1977'nin kanlı 1 Mayıs'ını.
Haziran; 15-16 Haziran 1970 büyük işçi eylemini hatırlatır.
Eylül; 12 Eylül'ü, yani Cumhuriyetin siyasal, sosyal ve ekonomi politikasını değiştiren en büyük felaketi hatırlatır.
* * *
İşte telafisi çok zor olan, bu ülkede derin yaralar açan Temmuz felaketleri:
Çorum katliamı:
27 Mayıs 1980 günü Bakan Gün Sazak'ın öldürülmesi, istenen fırsatı yaratır. 28 Mayıs'ta ortam provoke edilir. Alevi-Sünni kavgasının fitili ateşlenir.
Bir ay boyunca süren olayların final günü 4 Temmuz 1980 Cuma günüdür. Çünkü İslami toplumların en hassas ve en kutsal günüdür Cuma.
Resmi rakamlara göre 57 ölü, 200'den fazla yaralı, 300'den fazla yakılıp yıkılan ev ve işyeri, yüzlerce ailenin iç göçü, onlarca ailenin dış göçü...
Bakın, o günün yani 1980'in Çorum Savcısı Ertem Türker ne diyor:
“Yeterince önlem alamadık. İdareciler aymazlık içindeydi. (...) Olaylar 'Çorum'a geliyorum' diye bağırıyordu. (...) Biz atış talimi yapıyorduk, kim atış yapacak da akşam yemeğini alacak diye.”
Daha da vahimi, “Çorum, silah tüccarlarının oyun sahası oldu. Aynı silahla sağcı da solcu da öldürülüyordu. Birkaç silahı tespit ettim” diyor dönemin savcısı Ertem Türker.
Sivas Katliamı:
Yani bu toplumun asla unutamayacağı, herhalde telafisi en zor olan ve de en büyük acının yaşandığı bir felakettir bu katliam.
O gün; yani 2 Temmuz günü Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında, Madımak Oteli’yle birlikte içinde çoğunluğu Alevi kökenli 33 yazar, ozan ve düşünür yakılmıştır.
Ve o gün; bu toplumun vicdanına, bu toplumun inanç dünyasına en büyük hançer saplanır olmuştur.
Ve ne yazık ki, yargılama süreci ve verilen cezalar toplum vicdanını tatmin etmemiş, kanayan bir yara olarak kalmıştır.
Başbağlar Katliamı:
Başbağlar, Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı, Tunceli sınırına yakın ve de Sünni halkın yaşadığı bir köydür.
Sivas katliamından 3 gün sonra, yani 1993 yılının 5 Temmuz akşamı köy baskına uğrar. 33 köylü kurşuna dizilir. Okul ve camiyle tüm evler yakılır.
20 kişi gözaltına alınır. 18 kişi beraat eder. Örgütsel ilişkiden 2 kişi mahkûm olur.
Diyebiliriz ki, Sivas'ta Alevileri hedefe koyan “derin irade”, Başbağlar’da Sünni katliamına imza atmıştır. Amaç, kitlesel Alevi-Sünni çatışması yaratmaktır.
Bu davanın yargıçlarından Şakir Kadıoğlu diyor ki: “Katliamdan dolayı tutuklananların olayla hiçbir ilgisi yoktu. (...) O davada hiçbir sanık suçlu değildi. Olay yeri incelemesini oradaki görevli bir asker yaptı. O kimin adını yazdıysa, mahkeme karşısına o çıkarıldı. Başbağlar davası Türkiye'nin hukuk tarihinde bir yüz karasıdır. Yazıktır, günahtır.”
Ve yine devamla, “Peki kimler getirildi mahkemeye? Aleviler! Tunceli'de ‘tırpancı’ olarak tabir edilen bölgenin Alevilerinden yakaladıkları bazı kişileri çıkardılar” diyor yargıç Şakir Kadıoğlu.
* * *
İşte bugün:
Irak'ta ve Suriye'deki gelişmeler sınırımıza dayanmışken...
Ve bu toplum da mezhepler üzerinden parçalanmak istenirken...
Artık bu ülkenin Alevi'si de, Sünni'si de yaşanmış ve yaşanabilecek bu olaylara dur diyebilmelidir.
Çünkü:
Çorum katliamı ve Sivas katliamı; Çorum'da, Sivas'ta Alevi halkın kalbine saplanmış bir hançerdir.
Başbağlar katliamı; Başbağlar'da Sünni halkın kalbine saplanmış bir hançerdir.
Aslında bu katliamlar; hem Alevi hem de Sünni halkın, yani bütün toplumun kalbine saplanmış birer hançerdir.
İşte bu hançeri, birlikte çıkarması gereken hem Alevi'dir hem de Sünni'dir.
* * *
Sonuç olarak diyebiliriz ki:
2 Temmuz 1993, Sivas katliamının yıldönümü...
4 Temmuz 1980, Çorum katliamının yıldönümü...
5 Temmuz 1993, Başbağlar katliamının yıldönümü...
Üzerlerinden 21 yıl geçti, 34 yıl geçti. Ama belleklerden silinmedi. Acılar unutulmadı. Devlet bu acıları söndürmedi. Bu acılan yaşayan halkıyla yüzleşmedi. .
Peki, neden Alevi ve Sünni halk bu katliamları birlikte kınamasın? Neden birlikte bir duruş göstermesin? Neden ‘birlik ve beraberliğin’ ateşini birlikte yakmasın?