Ne yazık ki “tek adam” ile yapılan işler ve alınan kararlar, hiçbir alanda beklendiği gibi gitmiyor ve gelişmiyor.

Ne yazık ki, “tek adam” rejiminin faturası çoğunluğu kapsadığından, ne adalet terazisi doğru tartabiliyor, ne hak-hukuk beklenen düzeyde seyredebiliyor ve ne de insan hakları gereği kadar hayata geçirilebiliyor.

Uygulamalara bakınız…

Ekonomi “saldım çayıra”…

Her şey “ tek adam”a bağlı olunca…

Savunmadan, içişlerine…

Eğitimden, yatırıma…

Maliyeden, insan haklarına…

Kasa sensin, varlık fonu sensin, merkez bankası başkanı sensin.

Salgından da sorumlusun ama “tam kapanma” bahanesiyle rakı satışını yasaklayan İçişleri Bakanının aldığı “kişisel kararı” önlemeye muktedir değilsin…

Eğer muktedirsen, bakanın yaptığı “gaf” lar bir yana, her konuya “maydanoz olmak” tan öte uygulamaya koyduğu tüm yanlışları göz önüne alırsın, arkadaşı kapının önüne “davet” edersin.

Neden bekliyorsun?

Zaten bir kere istifa etmiş…

Sağlık Bakanının, diğerlerinden farklı yanı yok ki…

Adamı, hastane sahibi olmasına rağmen bakanlığa atamışsın, salgın baş göstermiş, tek başarısı yok.

Söylediği tek doğru “mesafe-maske-hijyen”…

Bunu TV reklamlarındaki çocuklar da tekrarlıyor, hatta daha inandırıcı oluyor..

Aşı dersek, tek bir vaadi ve sipariş sayısı doğru çıkmıyor.

Belli ki para yok.

“Tek Adam” dönemi ya…

“Para yok aşı bu nedenle gelmedi” diyemiyor.

Yeni sistemin araz ve arızaları çok…

“Tek adam” ama sanırım aynı anda “yalnız adam” gibi görünüyor sayın Erdoğan.

“Issız adam” misali…

Oysa her şey gibi, 128 milyar doların “okus pokus” durumundaki ” esrar perdesini kaldırmak tek adamın elindeyse…

Ülkenin tüm iç sorunları yanında, dış dünya ile olan gelişme ve dünya liderleriyle görüşmeleri de yapmak zorunda kalan “tek adam” ise, Dışişleri Bakanı hangi alandan sorumlu tutulabilir ki?

Hele hele, ayak bastığı her ülke ile Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmüyor, dış sorunlar daha grift hale geliyorsa, sorumlu tuttuğun dışişleri bakanını değiştirmekte elin kolun neden bağlı ki?…

Rahmetli Erbakan’ın izlediği politikaların yanlışlarını “geminin güvertesinde ters yöne koşanlar” örnekleriyle hep yazmışımdır.

Şimdi de diyorum ki:

Dümenini Doğu’ya çevirdiğin geminin güvertesinde, tersine yani Batı yönüne doğru yürümenin veya koşmaya çalışmanın bir yararı yok artık, Batı bunu yemez”

Bırakınız şu “Avrasyacılık” ütopyasını…

Henüz Batı Dünyası Türkiye’ye yönelik tüm kepenkleri indirmeden yönünüzü Avrupa’ya çeviriniz.

Deniz bitmek üzere…

Ne Bahçeli, ne Perinçek…

Ne Çin, ne Rusya…

Ne de tümüyle Avrasya…

“Tek adam” denemesi için söylenecek en isabetli cümle:

“Denedik, olmadı…”

Mazereti nasıl mı izah edeceksiniz.?

“Kabahat ne bende, ne elbisede, ölçüleri tutturamayan terzide…” dersiniz, olur biter…