Ancak ustam bilebilir, işin kolayını

Atar nişadırı, alır eski kalayını

Yüz gram kalayla kalaylar kabın alayını

Onların meslekleri, yok olmaya yüz tutmuş meslekler arasına girmiştir. Çorum Müzesinde onlar için ayrı bir yer ayrılmıştır. Gelecek kuşaklar müzeden öğrenecekler: Bir zamanlar bakırcı, kalaycı ustaları varmış. Zamanında gözde meslekler arasında yer alırmış. Büyüklerimiz onların yaptıkları kaplarda yemek yapmışlar. Büyük bir kısmı ömrü boyunca hastaneye gitmemiş.

Dile getirmek bile ne kadar güzel. Günümüzde onların meslekleri para kazandırmıyor. Azala azala ayakta durmaya çalışıyorlar. Hasta olan, rahmetli olanın yeri boş kalıyor. Onların işyerlerine daha çok fotografçılar, televizyon kameramanları geliyor.

Ustalarından aldıkları eğitimle kimseyi incitmemeye özen gösteriyorlar. Bir an önce daha çok, daha iyi fotograf çekimi için çaba gösterenlerin bir kısmı selam vermeyi, giderken hoşça kal demeyi unutuyormuş.  Her gün yüzlerce insanla karşılan ustalarımız, kadı kızının ufak tefek kusurlarını görmezden geliyorlar.

Boş zamanı çok, fotograf çekiminden çok sohbet etmeyi sevenleri geri çevirmiyorlar. Başladıkları işi bitirmeden rahat edemiyorlar. Onların verdikleri söz, para kazanmaktan daha önemli. Ocak başında yapılacak en küçük bir hatanın bedeli çok ağır. Bir kişinin tek başına kaldırmakta zorlandığı bakır kazanı elindeki maşayla ateşin üzerinde evire çevire tavına getirip kalay yapmak kolay değil. Yaz sıcağında terin suyun içinde kalırsın. Kışın sırtın buz tutar ocaktan gelen sıcağın karşısında terlerken.

Saatler, bazen günler öncesinden müşterilerin siparişlerini yaparlar. Bu güne kadar hiç kimse dükkana gelip, eli boş dönmemiştir. Verilen sözler tutulduğunda keyiflerine diyecek yoktur. Usta,  yapacak işi bitirdiğinde fotografçı “geç kaldığını” bahane edip çantasını toplamaya başlarsa bana göre çok şey kaybediyor.

Bazen günlerce yapacak iş bulamazlar. Başka kazançları yoksa bakırcılık, kalaycılık karın doyurmaz. Boş zamanlarında kısa sürede sohbet koyulaşır. Ustalarını, eski meslektaşlarını anmadan duramazlar. Nerede, ne zaman, nasıl konuşacağını bilmeyenleri de sabırla dinlemeye çalışırlar.

Yaşadığımız toplumda bir araya gelen arkadaş grupları sohbete başlar başlamaz kendilerinden geçerler. Sokakta yürürken ağzından lağım akan birileriyle karşılaşırsın. Anladık, büyükler duymazlıktan gelir; her şeyi soran, sorgulayan çocuklara bunları nasıl anlatacağız? Bizlerden duydukları, anlamlarını bilmedikleri sözleri başka yerlerde konuşursa kim suçlu olacak?

Ustalarımızla sohbet ederken söz döndü, dolaştı buraya geldi. Kendini bilmez insanları şaka yapmak adına yaptıkları terbiyesizlikler onları çileden çıkarmaya yetiyor. Onların gösterdikleri tepkinin sonucunda yaptıkları hatayı anlayanlar özür dilemeye başlıyor.

Bir ustamızın yanına müşteri kalaylanacak kapları getirir.  Ustamız kapları elden geçirir. Yapacağı işin maddi karşılığını hesaplamaya çalışmaktadır. Kendini şakacı olarak gören görgüsüz ustamıza “öt bakalım” der. Bir anda kendini kaybeden ustamız kendini bilmeze haddini bildirmek ister. Onu geri gönderir. Özür üstüne özür dilenir. Artık geriye dönüş yoktur.

Anlaşılan müşteri her zaman haklı olmuyor. Ustalarımız, kendi mesleklerine, bulundukları ortamda insana hakaret edenleri asla affetmiyor.  Yaşlı, genç, zengin yoksul fark etmiyor. Kendilerine yapılmasını istemediklerini, başkalarına yapmak yaptırmak istemiyorlar.

Yok, olan mesleklerin son ustaları yüreklerindeki insan sevgisi asla yok olmuyor!