Bilindiği üzere şirketler temettü geliri elde etmek, faaliyette bulunduğu sektörü ilgilendiren alanlara yatırım yapmak, ürettiği ürünlerin pazarlamasını kolay gerçekleştirmek gibi amaçlarla kuruluş aşamasında veya sonradan farklı şirketlere ortak olabilmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun 279. madde hükmü uyarınca ortak olunan şirketlerin hisse değerleri şirket kayıtlarında hisselerin alış bedeliyle değerlenmekte, dönem sonlarında bu değerlerde herhangi bir revizyona gidilmemektedir.
Muhasebe uygulamaları bakımından ise bir firmanın herhangi bir ortaklıktaki en fazla % 50 oranında olan sermaye payları “242 İştirakler” hesabında izlenir.
İştirak edilen ortaklıklarda iştirak ilişkisinden bahsedebilmek için sermaye payı dikkate alınmaksızın sahip olunan oy hakkı veya yönetime katılma hakkının en az % 10 oranında bulunması gerekmektedir.
İşletmenin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 50 oranından fazla sermaye ya da oy hakkına veya en az bu oranda yönetim çoğunluğunu seçme hakkına sahip olduğu iştiraklerin sermaye payları ise “245 Bağlı Ortaklıklar” hesabında izlenir.
İştiraklerdeki sermaye payları hesabında aranan asgari yüzdeleri taşımadığı için iştirakler hesabında izlenemeyen, ancak uzun vadede elde tutulması amaçlanan hisse senetleri ile hisse senetleri dışında kalan ve uzun vadeli amaçlarla veya yasal zorunluluklarla veya paraya dönüşme niteliği kaybolduğu için elde tutulan menkul kıymetler ise “240 Bağlı Menkul Kıymetler” hesabında izlenmektedir.
Geçici olarak, elde tutulan hisse senetleri ise “110 Hisse Senetleri” hesabında takip edilir.
Uygulamada, firmaların ortak olduğu şirketlerin tasfiyesi neticesinde kayıtlı değerin tamamen kaybolması veya firmanın eline geçen tasfiye artığının iştirakin kayıtlı değerinin altına düşmesi durumlarıyla karşılaşılabilmektedir. Bu durumda firmanın iştirakler hesabını kapatırken uğranılan kaybı yasal gider olarak dikkate alıp alamayacağı hususu tartışmalıdır.
Maliye Bakanlığı’nın konuya ilişkin olarak vermiş olduğu ve özelge havuzunda bulunan aşağıda belirttiğimiz görüşü, bahsolunan zararın yasal gider olarak dikkate alınmasının mümkün olmadığı yönündedir.
“Bilindiği üzere Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesi uyarınca;
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; şirketinizin münfesih ... Tic. ve San. Ltd. Şti.'ne 19.522,40-TL iştiraki olduğu, iştirak ettiğiniz söz konusu şirketin 2009 yılında tasfiye kararı aldığı, tasfiye sürecini 29.04.2010 tarihinde tamamlayarak Ticaret Sicilinden ve Vergi Dairesinden kaydını terkin ettirdiği, şirketin tasfiyesinin zararla sonuçlandığı ve iştirakinizin değersiz hale geldiği belirtilerek, tasfiye sonucunda değersiz hale gelen iştirak tutarınızın, şirketinize ait kurum gelirinin hesaplanmasında gider olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu sorulmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun geçici 25 inci maddesinin (l) bendinde,
"Bu madde uyarınca düzeltilen kalemlerin elden çıkarılması halinde, bunlara ilişkin enflasyon düzeltme farkları maliyet bedeli addolunur. Şu kadar ki, amortismana tâbi olmayan kıymetlerin düzeltilmiş değerinin altında bir bedelle satılması halinde, düzeltilmiş değerle düzeltme öncesi değer arasındaki farka isabet eden zarar, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmaz." hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm uyarınca, düzeltilen kalemlerin elden çıkarılması halinde, bunlara ilişkin enflasyon düzeltme farklarının maliyet bedeli olarak değerlendirilmesi gerekmekte olup amortismana tâbi olmayan kıymetlerin düzeltilmiş değerinin altında bir bedelle satılması halinde, düzeltilmiş değerle düzeltme öncesi değer arasındaki farka isabet eden zararın, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmaması gerekmektedir.
Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun başlıklı 38 inci maddesinde ise bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu, bu dönem zarfında işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise bu farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu surette tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanunun değerlemeye ait hükümleri ile aynı Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükmüne yer verilmiştir.
Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinde kazancın tespitinde indirilecek giderler sayılmış olup Vergi Usul Kanununun Üçüncü Kitabında "Değerleme" hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan maddelerde iştirak hisselerinin, iştirakin tasfiyesi sonucu değerinin kalmaması nedeniyle doğan zararın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Bu itibarla, gerek şirketinizin iştirakinin tasfiyesi nedeniyle doğan zararın gerekse bu iştirake ilişkin enflasyon düzeltmesi farkının kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.” (GİB İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 09.06.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-225 sayılı Özelgesi)