Boğazımız düğümleniyor, içimizdeki karanlığı, karamsarlığı bir türlü bastıramıyoruz.

Başka bir konuyu ele alacak, değerlendirecek gün değil bugün.

İdlib’den birer-ikişer şehit haberleri gelmekteydi günlerdir.

Dün, 33 şehit ve çok sayıda yaralı haberiyle güne uyandık.

Yüreğimizin başına tonlarca ağırlık oturuverdi.

Allahım, ne büyük acı bu!

*

Ülke olarak, zor günlerden geçiyoruz.

Ekonomik sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk, toplumsal dejenerasyon, kutuplaştırıcı politikaların yarattığı gerginlikler ve psikolojik sorunlar…

Kaygılı, kuşkulu, tedirgin, yüzü gülmeyen insanlar…

Elbette dış politikamızda geçmişten bugüne yapılmış yanlışları hiç kimse göz ardı edemez.

Ama, değil mi ki bugün Mehmetçiklerimiz, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız çerçevesinde, terörist unsurlara karşı sınır ötesi operasyonlar yaparken saldırılara maruz kalıyorlar ve onlarcası birden şehadet şerbetini içiyor; diğer tüm tartışmaların geride bırakılması ve bütün milletin tek bir yumruk olması gerekiyor.

*

Biliyoruz ki, “söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır”.

Terör, öteden beri, vatanın birliği ve bütünlüğü açısından büyük tehdit oluşturuyor.

Terörle mücadele uğruna katlandığımız mali fedakârlıklar da, bugünkü ekonomik sıkıntılarımızın temelinde yatan en önemli etken.

Ve yine çok iyi biliyoruz ki, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen ve bu coğrafyada sınırları değiştirme hayali kuranlar bu belayı başımıza sarıyor.

*

İdlib’de yaşadıklarımız, artık toprak bütünlüğümüz ve milli birliğimiz adına karşı karşıya kaldığımız tehditlerin doruk noktasıdır.

Bu belayı başımızdan defetmek için “ulusal kurtuluş savaşı” anlayışıyla birlik olmak, milli görevimiz ve tarihe karşı sorumluluğumuzdur.