Aşağıdaki yazıyı, Afyon Lisesinden sınıf arkadaşım, can dostum Ali Bozok; “Face’inde paylaş mutlaka Sağdıcım…” üst notuyla göndermiş…

Şöyle bir göz attım yazıya, özü çok güzel ama elden ele dolaşırken, ekleme çıkarma yapıla yapıla; yazı, yazım hatalarıyla şişmiş / şişirilmiş.

Gönlüm razı olmadı, özünü bozmadan, yeniden kaleme aldım ve paylaşmak istedim sizlerle bu yazıyı.

… …

Yazı, “Evetçi kardeşlerim, ne olur yardımcı olun bana!” ironik nidasıyla başlıyor.

Ve devam ediyor.

“Kararsızım ben!

Şu saat oldu, hâlâ bir türlü karar veremedim / veremiyorum!
Yol gösterin, destek olun bana biraz ne olur! 
Bu koşullar altında,  kendi kendimi bile zor ikna ederken; başkalarını nasıl ikna edebilirim ki!?

Öyle değil mi?
… …

Normalde benim, "evet" demem lazım! 
Lazım da; her ne hikmetse; tam, "evet" diyeceğim;
Birden, Deniz Feneri, Yimpaş, iç edilen kurban paraları, ayakkabı kutuları, para kasaları, fısır fısır “paraları sıfırla” konuşmaları… geliyor aklıma…

Yetim, dul, fakir fukara, garip gureba geliyor gözlerimin önüne…

Tam, "evet" diyeceğim; bakanların ve bürokratların kollarındaki milyarlık kol saatleri, fındık fıstık gibi yer gibi ulu orta yenilen kul hakları, Rıza Zarrap ve avanesinin yediği haltlar geliyor aklıma…

Tam, "evet" diyeceğim; camilerde ve Kâbe’de din ticareti için boy gösteren, elinde Kuran'la siyaset yapan din tüccarı sahtekârlar geliyor aklıma… “Bakara makara” söylemleri çınlıyor, kulaklarımda.

Tam, "evet" diyeceğim; davullu zurnalı karşılanan PKK'lılar geliyor aklıma…
Gizli kapaklı yapılan Oslo görüşmeleri, Dolmabahçe görüşmeleri; bebek katili için donatılan odalar,  hiçbir mahkûma verilmeyen özel ve güzel haklar, alınan televizyonlar geliyor aklıma… 

Tam, "evet" diyeceğim; İsrail, İngiltere, Amerika gibi yayılmacı güçlerin oyunları ve bu oyunların uzantılarından biri olan BOP Eş Başkanlığı zırvalığı geliyor aklıma.

Kahraman şehitlerimiz, kahraman gazilerimiz, onlara döşenen mayınlar geliyor gözümün önüne…

Tam, "evet" diyeceğim; Kızılay Maden Suyu şişelerinden bile kazınan T.C. amblemimiz, Andımız, Ulusal Bayramlarımız; alçakça indirilen Bayraklarımız geliyor aklıma.
"İstiklal Marşı'na ne gerek var." diyenler; Türkiye Cumhuriyeti adından rahatsız olanlar; "Türk bayrağı değil, Türkiye Bayrağı" olsun diyen geri zekâlılar geliyor aklıma…

Tam, "evet" diyeceğim; rüşvet olarak dağıtılan kömürler, makarnalar; suyu, elektriği olmayan köylere gönderilen buzdolapları, çamaşır makineleri geliyor aklıma…

Tam, "evet" diyeceğim; gözden çıkarılan Kıbrıs ve Ege'deki adalarımız geliyor aklıma.

Tam, "evet" diyeceğim; Türk düşmanı Barzani, bir diğer Türk düşmanı ve bölücü Şivan Perver alçağı ve ona "megri megri" nidalarıyla eşlik eden, onunla el ele, kol, kola türküler söyleyen İbo denen adam ve de onları gözyaşlarıyla izleyen avane geliyor aklıma…

Tam, "evet" diyeceğim; malum birilerinin çıkarları için maden ocağı denen mezarlara diri diri sokulan garibanlar; Devletin koruması altındaki Vakıflarda tecavüze uğrayan masum çocuklar; bu tecavüzler için, “bir defayla bir şey olmaz” diyen Aileden Sorumlu Bakan(!) geliyor aklıma…

Tam "evet" diyeceğim; işsizler, mağdur emekliler, eğitimden alıkonan öğrencilerin yanında sağlıktan, eğitime kadar her şeyi bedava karşılanan, istediği üniversiteye direk kayıt olan Suriyeliler geliyor aklıma.

Tam, "evet" diyeceğim; Dünya'nın en pahalı suyu, benzini, elektriği, doğalgazı, sık sık yapılan rant amaçlı araç muayeneleri, çekmeyen internetler, telefonlar; ha bir de bunlara tekrar tekrar yapılan zamlar geliyor aklıma. 
Gemicikler, yatlar, villalar, saraylar, haram saltanat sürenler geliyor aklıma.

Tam, "evet" diyeceğim; Türk Milleti'ne kurşun sıktıran, uşak, maşa, hain, alçak Feto ve onun elini öpmek için sıraya girip, hâlâ siyaset yapanlar; bu arada kurunun yanında yanan zavallı masumlar, haksızlığa uğrayıp, hukuk, adalet bekleyen, içeride olanlar geliyor aklıma.

Tam, "evet" diyeceğim; askerime kumpas kuranlar; Türk Ordusunun en gizli mahremine girenler, en gizli dosyalarına, planlarına el koyanlar, geliyor aklıma.

Tam, "evet " diyeceğim; daha sayamayacağım birçok ihanet, yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlikler geliyor aklıma. 
Sözde Kürdistan’ın direklere çekilen paçavrası geliyor aklıma. 
Yok edilen değerler, hukuk, adalet, insan hakları ve bunları görmemezlikten gelen yalak yandaşlar geliyor aklıma.

… …

Bütün bunlara karşın, her şeye rağmen tam, “evet” demek için zar zor ikna ediyorum ki kendimi; bu defa da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtarıcısı ve kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk geliyor aklıma. 
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi geliyor gözlerimin önüne.

O zaman diyorum ki; Ulu Önder bana, çok önemli ve kutsal bir görev vermiş. Ben O’na ve verdiği o göreve ihanet edemem.

Onun kurduğu rejimi, devleti, düzeni bozup, değiştiremem diyorum ve hemen “HAYIR” diyorum.

Hayır, hayır, hayır.

Yüzbin kere milyon kere hayır.

Haksız mıyım? 
Siz benim yerimde olsanız, ne yapardınız? 
Bütün bu rezaletlere siz de HAYIR der miydiniz, demez miydiniz? 
Yardımcı olun da çözelim artık şu işi…”