Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Atatürk, gençliğe olan güvenini her vesileyle vurgulamış, “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve devam ettirecek olan sizlersiniz” diyerek Cumhuriyet’i genç kuşaklara emanet etmişti.

Kuşkusuz, “cumhuriyet” adı altındaki rejimlerin tümü, aynı zamanda demokrasiyi de içermiyor. Kimi totaliter rejimler de “cumhuriyet” sözcüğünün arkasına sığınabiliyor.

Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşları arasında “demokrasi”nin varlığını tereddütle karşılayanlar hep olagelmiştir.

Genç cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki güçlükleri, yoklukları ve yoksunlukları, millet bilincini oluşturabilme adına verilen mücadeleleri, o günün koşulları içinde değerlendirmek yerine, günümüzün demokrasi ölçütlerine vurarak yargılayanlar çıkabilmiştir.

Oysa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren, ülkeye demokratik bir yönetim biçimini yerleştirmeyi amaçladığı çok açıktır.

Örneğin, 1923 yılında, “Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lazımdır.” ifadesini kullanan Ulu Önder, 1924 yılında da “Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir.” demiştir.

O büyük insanın bir de 1925 yılındaki şu sözlerini değerlendiriniz:

“Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatıdır ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir, millet hükümettir. Hükümet ve hükümet mensupları, kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu anlamışlardır.”

1933 yılındaki “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir” sözleri ise, Atatürk’ün gerçek niyetinin ve hedefinin demokratik bir yönetim olduğunu, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.

Çok partili rejime geçme arzularını ve denemelerini de tarih yazıyor, hangi güçlükler nedeniyle gerçekleşmediğini de…

Bu bakımdan, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” kadar “demokrasi” konusunda da son derece samimi olduğunu görmezden gelmek, yalnızca O’nun aziz hatırasına değil, tarihe karşı da haksızlıktır.

Cumhuriyetimizin 94. yıldönümünde, Büyük Önder’i ve dava arkadaşlarını, Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını kanlarıyla, canlarıyla döşeyen tüm şehitlerimizi saygıyla, şükranla ve rahmetle anıyorum.