Son zamanlardaki kritik olaylar nedeni ile işletmeler orta vadeli planlama yapamaz hale gelmesi, ekonomik tedirginlik ve çek yasasındaki yeni düzenlemeler sonucu alacakların tahsil oranı ciddi şekilde azalma göstermiştir. Zaten kısıtlı işletme sermayesi ile çalışan işletmeler bu nedenle zor durumlara düşmektedir.
Diğer yandan, günümüzde bir çok firma büyüme eğilimine hız kazandırmak amacıyla yurt dışı satışlarına önem vermeye başlamıştır. Ayrıca globalleşen ticaret ivmesini yakalamak için ihracat artık olmazsa olmaz unsurlar içinde yer almıştır. Bununla beraber yapılan yurt dışı satışlar beraberinde bazı sorunları getirmiştir. Bu sorunların en önemlisi ise, Akreditif yapılmaksızın gerçekleşen ihracat sonucu “ yurt dışında hiç alınamaz hale gelen veya şüpheli duruma düşen alacaklardır.
İşletmelerin tahsil edemediği yurt içi/yurt dışındaki bu alacaklarının maliyetini bir nebze azaltmak için vergilerini azaltıcı bir yöntemden bahsetmek istiyorum.
Yurt içinde şüpheli duruma düşen ticari bir alacağımız; ticari kazancımızla ilgili ise, dava ve icra safhası başlamış ise vergi matrahından indirmek suretiyle vergi avantajı sağlayabiliyoruz.
Peki aynı avantaj yurt dışı müşterilerinden oluşan alacaklarımızın şüpheli hale gelmesi halinde var mı ? bir bakalım; Eğer yurt dışındaki kişi, kurum veya kuruluşlara yapılan mal veya hizmet ihracatı çerçevesinde oluşan alacaklarımızın “ dava ve icra takibine değmeyecek” derecede küçük olması halinde bu alacaklarımızı vergi matrahından indirebiliriz. Ancak “ dava ve icra takibine değmeyecek” derecede küçük olup olmadığının ölçülerini çok objektif koymamız gerekiyor. Mesela 10.000$ küçük bir alacak mıdır ? yoksa 1.000 $ mı küçük bir alacaktır, bu değerlendirmeyi yaparken yurt dışı genel satış hacmine uygun bir ölçü belirlememiz gerekiyor. Ödeyeceğimiz vergiyi doğrudan etkileyen bu avantajı doğru kullanabilmek için bu hususa dikkate etmemiz gerekir. Eğer yurt dışındaki alacağımızın meblağı yüksek bir değer de ise, ticari kazancımızla ilgili ise, dava ve icra safhası başlamış ise vergi matrahından indirilebilir.
Yurt dışındaki alacaklarımız için dikkate alacağımız bir husus da şudur, dava ve icra safhası eylemindeki sorun ise hangi mahkemelerin yetkili olduğudur. Yurt dışında ortaya çıkmış bir alacağımıza ülke mahkemelerinde veya icra bölümlerinde hakkımızı arayamayacağımıza göre başka bir yol olmalı. İşte, uluslar arası uyuşmazlıkların çözülmesi amacıyla ülkemizde 2675 sayılı Milletler Arası Özel hukuk ve usul Hukuku hakkında kanun çıkartılmıştır. Bu kanun çerçevesinde uluslar arası ticari sözleşmelerden doğan ihtilaflar ( alacak-borç ) bu kanun kapsamındaki hükümlere göre çözülecektir.
Uygulamada yapılan en büyük hatalardan biriside şudur. Alacak şüpheli duruma düştüğü dönem ( yılda) vergi matrahından indirme işlemine esas karşılık ayırma işleminin yapılmamasıdır. Halbuki şüpheli duruma düşen bir alacak için şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayırmak zorundayız. Şüpheli hale gelen dönemi geçirir ise sonraki dönemlerde karşılık ayırarak vergi avantajından yararlanılmayacağının bilinmesini isterim.
Gerek yurt içinde gerekse yurt içindeki ticari faaliyetlerimiz sonrası ortaya çıkan alacaklarımızın şüpheli duruma düşmesi ve vergi kanunlarında şartları yerine getirerek bu şüpheli alacaklarımızdan karşılık ayırmak suretiyle işletmemiz için sağlayacağımız vergi avantajı da bunlardan sadece birisidir.