Başkanlık sistemiyle yönetilen, 185180 km.karelik bir alanda
yaklaşık 22 milyon nüfusu olan bir ülkedir Suriye.
Ülkenin % 88'i Arap, % 6'sı Kürt, % 2,8'i Ermeni, % l'i
Türk'tür. Kalan kısım da Süryani, Keldani, Nasturi, Çerkez ve Yahudi'dir.
Yine ülkenin dini yapısının % 74'ü Sünni, % 12'si
Nusayri(Alevi), % 10'u Hıristiyan, % 3'ü Dürzî, kalanı da Yahudi, Yezidî ve
başka inanç gruplarıdır.
Tarihsel geçmişinde 1517'den itibaren 403 yıl Osmanlı
egemenliğinde, 1920'den itibaren 26 yıl Fransız yönetiminde kalmış, 1946
yılında bağımsızlığına kavuşmuştur. 1958 yılında Mısır ile "Birleşik Arap
Cumhuriyeti" kurulmuş, üç yıl sonra dağılmıştır.
Suriye'de batı tipi demokratik haklar zayıf, otoriter bir
yönetim hâkimdir. Uzun yıllar "Olağanüstü Hal" yönetiminde kalmıştır.
Demokratik toplumlarda bulunan hiçbir hakkı kullanamayan Suriye halkında, içten
içe toplumsal bir tepki birikmiştir. İşte bugün, birikmiş bu tepki harekete
geçirilmiştir.
Suriye Ortadoğu'nun en önemli devletlerinden biridir. Ana
damarı Arap milliyetçiliği olan Baas partisi bu ülkede kurulmuş, diğer Arap
ülkelerine buradan yayılmıştır. Arap dünyasında Arap milliyetçiliğini uyandıran
ilk güçlü siyasi hareket olmuştur.
Ancak demokratik bir toplum yapısını oluşturamamış olan Arap
ülkelerinde ve de özellikle Suriye'de bu milliyetçilik, halkını ezen, şiddet
kullanan bir ideolojiye dönüşmüştür.
Ayrıca Suriye'nin bulunduğu bu bölge, çok netameli bir
bölgedir. Dünya petrol kaynaklarının % 70' i buradadır. Petrolünü Batılı
şirketlerin işlettiği bu bölge, emperyal devletlerin hiçbir zaman boş
bırakmayacağı ve de bırakmadığı dünyanın en huzursuz bölgesidir.
İşte Türkiye böyle bir bölgenin komşusudur. Türkiye'nin
gösterdiği hassasiyetin kaynağı da budur. Ama bu hassasiyet sanki batının projesinin
bir parçasına dönüşmektedir. Sanırım Suriye konusunda yükselen itirazların
nedeni bu olsa gerekir.
Sovyetlerin 1992 de dağılması, soğuk savaşın kaldırılması,
sosyalist sistemin tarihsel olarak sahneden çekilmesi ile İslâmi dünyada batı
karşıtlığı özellikle de ABD karşıtlığı yükselmeye başlamıştır.
Yükselen İslâmi refleks, ABD'ye karşı ideolojik bir
görüntüye dönüşmüştür. Yani Arap halklarında, özellikle "Radikal
İslamcı" hareketlerde ABD karşıtlığı uç vermeye başlamıştır.
İşte yükselen bu dalganın Arap milliyetçiliği ile bileşik
bir batı karşıtlığına dönüşmesi batıyı, özellikle de ABD'yi petrolün merkezi
Ortadoğu'ya yeni bir düzen vermeye itmiştir.
İslâm dünyası terörün kaynağı olarak ilân edilmiş;
Afganistan bunun için işgal edilmiştir. Bunun için Libya NATO uçaklarıyla yerle
bir edilmiş, Irak bunun için işgal edilip parçalanmıştır. Saddam gibi
demokratik hayatı tanımayan yöneticiler de adeta bu fırsatı yaratmıştır.
Ve bugün, sürekli dillendirilen "Büyük Ortadoğu
Projesi" yani "BOP" adım adım hayata geçirilmekte. Üstelik tüm
bölge ülkeleri de kullanılmakta.
Sonuçta batı, özellikle de ABD Suriye'nin ipini çekmiştir.
Arap milliyetçiliğinin merkezi olan bu ülke, batının istediği şekle
dönüştürülecek, belki de parçalanacak ve Baas rejimi son bulacaktır.
Endişemiz, "BOP"un yalnız Arap dünyasında kalmayıp
Türkiye'yi de içine alan daha geniş bir alana yayılacağıdır. İsteğimiz
yöneticilerin bunu görebilmesidir.
Görünen o ki, Libya'yı yerle bir eden batı ve ABD Suriye
için Türkiye'yi kullanmak istemektedir. Elçiliğe saldın sanki bunun için bir
gerekçe oluşturmaktadır. Yani bu saldırı biraz kuşku uyandırmaktadır.
Türkiye'deki siyasetler bu konuda biraz temkinli ve daha
sorumlu konuşmalı, kahramanlık ve hamaset yapılmamalıdır. Çünkü Suriye'ye bir
müdahale Türkiye'yi Ortadoğu'nun bataklığına çekebilecektir.
Ecevit'in bir sözü vardı: "ABD, Öcalan'ı niçin teslim
etti? Anlayamadım" demişti. Özellikle batı basınında "Arap
Baharı" diye dillendirilen, Tunus'ta başlayıp tüm Arap dünyasını saran ve
sınırımıza kadar dayanan bu hareketi biraz sorgulamak gerekir.
Elbette Arap dünyasındaki demokratikleşme, demokrasinin
yeşermesi herkesin arzuladığı durumdur. Böyle de umutlanmıştık. Ancak bu halk
hareketi batı tarafından yönlendiriliyor, eski yöneticilerin yerine yeni
işbirlikçi yöneticiler geliyorsa, yılların birikimi olan Arap halkının gazı
alınıyorsa bunu da sorgulamak gerekir.
Libya'nın NATO uçaklarıyla yerle bir edilmesini, NATO
tarafından silahlandırılmış halkla Kaddafi yönetiminin yok edilmesini ve bu gün
Libya petrollerinin paylaşılmasını başka türlü izah etmek zordur.
İşte bugün Suriye'de, Türkiye kullanılmak istenmekte ve de
Türkiye sanki batının sözcülüğünü yapmakta. Oysaki Türkiye kendi içinde bile
toplumsal barışı sağlayamamıştır. Henüz sorunlarını çözemediği gibi parçalanma
sinyalleri bile vermektedir.
Suriye'nin sorunu Suriye halkı tarafından çözülmelidir.
Türkiye komşularla sıfır sorunlu yaşamayı sürdürmeli, ABD ve batı'nın taşeronu
gibi bir görüntü vermemelidir.
Ama Sayın Başbakanın "Libya için iştah kabartan batı,
Suriye için sessiz ve tepkisiz kalıyor" ifadesi, batının Suriye'ye
müdahalesi için yapılan tehlikeli bir çağrıdır.
Daha da önemlisi, binlerce şehit vermiş, kırk binden fazla
cana malolmuş güneydoğu sorunu için, Türkiye'ye müdahalenin de yolunu açabilen
vahim bir çağrıdır.
Umarız ki Türkiye, Suriye'deki gelişmelere doğrudan müdahil
olmaz. Ve ülkeyi yönetenler, iktidar ve muhalefet söylemlerine daha bir özen
gösterirler.