Görünen o ki,
Suriye'deki iç savaş giderek büyümekte, Lübnan'a da yansımaktadır. Hatay'daki
son gelişmelerle de görünmeyen güçlü bir el Türkiye'yi Suriye içine
çekmektedir.
Yani yeniden dizayn
edilen Arap dünyasının ve bölgenin Suriye ayağı, Türkiye üzerinden dizayn
edilmek istenmektedir.
Nitekim Hatay'ın
Suriye muhalif güçlerinin askeri üssü haline getirilmesindeki tehlike görünür
olmuştur.
Özellikle iktidarın
Suriye politikası, yüksek sesle eleştirilmiştir.
Yani
"Suriye'deki gelişmelerde Türkiye'nin işi ne?" denmiştir.
Benzer bir durum
Afganistan için de söylenmişti. 16 Mart 2012 günü bir helikopterin düşmesiyle
12 askerimiz şehit olmuştu.
İşte bu olay
üzerine, söylenmesi gerekip de söylenmeyen sözü Kılıçdaroğlu söylemiş ve
"Türk askerinin Afganistan'da işi ne?" demişti. Ve de alışılmış
siyasetin kimyasını bozar olmuştu.
Çünkü bugüne kadar
13 kez yurt dışına asker gönderme kararı alınmıştı. Dönüşümlü olarak 52 bini
Kore'ye olmak üzere toplam 63 bin asker gönderilmişti yurt dışına. Çoğu insani
amaçlarla... Kosova, Bosna-Hersek, Somali, Arnavutluk gibi. Bir kısmı da
savaşmak üzere... Kore ve Afganistan gibi.
İlk kez 1950'de
Kore'ye gönderilmişti, ABD askerleriyle birlikte Kore'de savaşmak için. Şehit
ve yaralı olarak 3623 zayiat verilmişti. Savaştan sonra da yıllarca asker
gönderilmişti.
Şimdi, Kore'de
işimiz ne idi diye sorulmaz mı? Hangi ulusal çıkarımız için savaştık? Hangi
barışa katkıda bulunduk? Hangi dava için şehit oldular diye sorulmaz mı?
Aynı soru Afganistan
için sorulamaz mı? işgalci güçlerin, işgal ordusunun içinde Türk askerinin işi
ne idi diye.
Soruldu da bu soru.
Ne yazık ki verilen cevaplar çok acı olmuştu.
O günün Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kılıçdaroğlu'na şöyle cevap vermişti: "Afganistanlılar,
Türkiye Kurtuluş savaşını verirken Atatürk ve arkadaşlarına, eşlerinin,
ailelerinin ellerindeki bilezikleri, altınları, ceplerindeki son kuruşları
koyup Türkiye'ye gönderdiler. O zaman Afganistanlı, Pakistanlı 'Türkiye'den
bize ne' demedi" demişti.
Bu ifade doğru idi.
Ama Afganistanlı, Pakistanlı bu yardımları işgalci güçlere değil, işgal edilmiş
bir ülkenin namus kavgasına, bağımsızlığı için savaşan Anadolu halkına yardım
olsun diye göndermişti.
Yine Başbakan
Erdoğan şöyle bir ifade kullanmıştı: "Tenezzül edip Çanakkale'ye
giderseniz orada Kosovalı şehitleri görürsünüz. Hiç kimse Boşnaklara,
Arnavutlara ne işiniz var Çanakkale'de demedi"
Doğru bir tespittir.
Ama Çanakkale savaşı emperyalizme karşı, hem de o günün süper gücü olan ingiliz
emperyal güçlerine karşı ölümüne verilen bir savaştı. Yani bir destandı.
Asırlarca aynı
tarihi, aynı kültürü, aynı kaderi paylaşmış; Mehmetçikle birlikte İngiliz
emperyal güçlerine karşı savaşan Boşnak'a, Arnavut'a Çanakkale'de ne işiniz var
denilir miydi?
Ama Anzaklar'a
denildi. Yeni Zelanda'dan gelip Çanakkale önlerinde İngiliz askerleriyle
birlikte İngiliz çıkarları için savaşan Anzaklar'a denildi. Ama ölülerine en
yüksek saygı gösterildi bu ülkede. Ve savaşın olduğu koya "Anzak
Koyu" denildi.
Bugün aynı
durum Suriye için
gündemde. Terörü yok
edeceğiz diye Afganistan'ı,
demokrasi getireceğiz diye Irak'ı işgal eden ve de Libya'yı yerle bir eden güç,
Suriye için Türkiye'yi kullanmak istemekte.
Elbette Arap
milliyetçiliğinin ilk uyandırıldığı, ama demokratik sistemini inşa edememiş
Suriye'de, demokrasinin getirilmesi Suriye halkının bir talebidir.
Ama bölgeyi altüst
etmiş emperyalizmin amacı demokrasi getirmek değildir. "Büyük Ortadoğu
Projesini" hayata geçirmek, bölgeyi yeniden dizayn etmektir.
Ve bugün en büyük
tehlike:
-Suriye'deki iç
savaşın mezhep savaşına dönüştürülmesidir. Ki görünen odur.
-Hatay'daki
gelişmelerle Türkiye'nin Suriye içine çekilmek istenmesidir. Ki görünen odur.
-Bölgenin tamamında
yani İran'ı da içine alan mezhepler arası çatışmanın siyasal ikliminin
oluşturulmasıdır. Ki görünen odur.
Yani daha büyük bir
tehlikenin ayak sesleri duyulmaktadır.
İşte böyle bir
ortamda iktidar muhalefetin uyarılarını ve endişelerini paylaşmalı, birlikte
bir siyasi duruş oluşturulmalıdır.
Yani emperyalizme
taşeron olunmamalıdır.
Emperyalizme karşı
"Kurtuluş Savaşı" vermiş bir ülkeye de yakışanı budur.