İlginç bir toplumdur bizim toplumumuz. Alevi'si Ramazanı tutmuş gibi bayram yapar; Sünni'si Muharremi tutmuş gibi aşure dağıtır bu toplumun.

İki inanç grubunun oruç tuttuğu aylardır Ramazan ve Muharrem ayları. İki inanç grubunun da inançlarının bir kimliğidir bu aylar.

Ramazan orucu 30 gün, Muharrem orucu 12 gündür. Ramazan orucu bir ibadettir. Muharrem orucu bir yastır; Kerbela olayının bir yasıdır.

Eğer siyaset kışkırtmazsa bu toplumun özü hoşgörülüdür. En katı davranışı, en katı inancı mizahla yumuşatır bu toplum.

Bektaşi fıkralarında, Nasrettin Hoca fıkralarında bulunan söylemlerle bir hoşgörü iklimi yaratmıştır bu toplum. Yeter ki siyaset kışkırtıcı olmasın...

Oruç üzerine de fıkra boldur bu toplumda.

Nitekim adamın birine sormuşlar:

"Kaç gün oruç tuttun?"

"Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim!" demiş.

Aynı soru orada bulunan Bektaşi'ye sorulunca, hiç istifini bozmadan cevap vermiş:

"Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!"

***

İşte size fıkra gibi bir olay:

Günün birinde bir Alevi ve bir Sünni oruçları değişirler. Bektaşi fıkralarına taş çıkartan bir olaydır bu.

Bu olayı Şaki Otlamaz Hocam anlatmıştı.

Şakir Hocam Çorum'un Elvançelebi köyünden olup emekli ilköğretim müfettişidir. Söyleşileri tatlı, esprili, renkli bir kişiliktir.

Orucu değişenler Mehmet Ali Akyol ve Hüseyin Uçar'dır.

İkisinin de sosyal ilişkileri iyidir. İkisi de bohem yaşamını sever. İkisi de emeklidir. Ama bugün ikisi de hayatta değildir.

M. Ali Akyol, Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışmış memurdur, Sünni'dir. Hüseyin Uçar, Ticaret Lisesinde öğretmenlik yapmış Muhasebe öğretmenidir, Alevi'dir.

İşte bu iki kişi, bir muhabbet ortamında oruçları değişmek isterler. M.Ali "caymak yok ha!" der. Hüseyin Uçar da "cayanın kaşığı kırılsın!" der.

Sonuçta oruçları değişirler.

M. Ali, bu değişimi övüne övüne, ballandıra ballandıra anlatır. Ama içine de bir kuşku düşer.

Yine bir muhabbet ortamında "Git Şakir Hocama bir danış. O bu işi iyi bilir. İyi mi yaptım kötü mü yaptım diye sor" derler.

M.Ali, Şakir Hocayı bulur ve sorar:

"Şakir Hocam, Kızılbaşın birine öyle bir kazık attım ki, sorma..." der.

"Hayrola Mehmet Ali, nasıl bir kazık attın?"

"Bizim 30 günlük Ramazan orucunu Hüseyin'e verdim, onun 12 günlük Muharrem orucunu ben aldım. Ancak iyi mi yaptım kötü mü yaptım bilemiyorum" der.

Şakir Hoca:

"Ulan Mehmet Ali, ben seni akılı fikirli biri sanırdım. Ula oğlum sende hiç mi akıl yok, hiç mi fikir yok? Onların 2 günlük orucu bile bizim 30 Ramazana bedel. Ula oğlum onların orucunda su içmek yok, et yemek yok, tıraş olmak yok, bütün dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş olacaksın. Ta ki, Muharem orucu bitene kadar.

Bizim oruçta açarken de tutarken de ne yersen ye. Orucu açtıktan sonra da ne halt edersen et" der.

M.Ali'nin şaşkınlığına bakan Şakir Hoca:

"Git fazla zaman geçmeden hemen onun orucunu ver, kendi orucunu al."

Ve M. Ali hemen Hüseyin Uçar'ı bulur. "Arkadaş, al orucunu ver orucumu" der.

İşte bu iki arkadaş bugün hayatta değiller ama onları bir bahaneyle analım dedik. Ve de bir hoşgörüye sığınarak içinde mizah kokan bu olayı yazalım dedik.