Kainatta mevcut olan gördüğümüz-göremediğimiz, bildiğimiz-bilemediğimiz bütün varlıkları yoktan var eden, yaşamamız için tüm nimetleri bizim önümüze seren Hz. Ulu Allah’tır.

Genel anlamda şükür; bizlere bu sayısız nimetleri meccanen veren ulu Allah’a minnet, şükran ve teşekkür her kula farz-ı ayn, yani zorunlu bir ilahi emirdir. Herkes üzerindeki nimetleri düşünecek ve nimetin gerçek sahibini bilecek ve ona minnet duyacaktır.

İnsanları hayvanlardan ayıran üstünlüklerden birisi de insanın şükretmesini bilmesidir. Gerçekte hayvanlar da kendilerine yiyecek içecek verenleri, kendilerine iyilik edenleri bilirler fakat nimetlerin asıl sahibi olan yüce Mevla’yı bilemezler. Örneğin; sahibi bir köpeği döve döve bayıltsa, o köpek yemek yediği o kapıyı asla terketmez. Bu husus bilimsel deneylerle kanıtlanmış, ortaya konmuştur. Bu durumda en üstün varlık olan, akıl, fikir, izan ve vicdan sahibi olan insanoğlunun üzerindeki ilahi nimetleri, kaşı, gözü, eli, ayağı, dili, dişi, kalbi, aklı, ruhu ve bedeni nimetleri görmemezlikten gelip yok sayarcasına, bilinçsizce nankörlük içinde yaşaması düşünülemez. Bir iş sahibi olmak için insanların kapı kapı dolaşıp, el etek öperek bir nimet elde etmemizi düşünürsek sayamayacağımız kadar nimetleri bizlere ihsan eden ulu yaratana karşı başımızı secdeden kaldırmazsak bütün canımızı, malımızı Allah yolunda feda edip harcarsak yine de ona karşı hakkıyla şükretmiş olamayız. Çünkü Hz. Allah cc. İbrahim Suresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor: “(De ki ya Muhammed SAV.) Rabbinizin üzerinizdeki nimetlerini bir düşününüz. Allah’ın sizlere verdiği nimetleri saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim ve nankördür.”

Ve yine; “Eğer şükrederseniz sizlere olan nimetlerimi artırırım. Yok, nankörük yaparsanız hiç şüphesiz azabım çok çetindir.” (İbrahim suresi 7. ayet) buyurulmuştur.

*

R.SAV. efendimiz camide cemaate namaz kıldırırlarken, orta halli hareket eder, cemaatin durumunu gözeterek kısa zamanda namazını ifa ederdi. Fakat evinde gece namazı kılar, bazen 3-4 saat ayakta kalır, bir rekatta 50-60 sahife, bazen 5 cüz 100 sahife Kur’an okur, dikilmekten ayakları şişerdi. Hz. Ayşe annemiz, Ey Allah’ın resulu, Allah senin günahlarını, yani seni günahtan korudu, bağışladı. (Fetih suresi 2. ayet) Neden böyle kendine eziyet edercesine ibadet ediyorsun” dediğinde, Ya Aişe, bu dünyada beni en çok mutlu eden şey (namazdaki halim) ibadetlerimdir. Ben Allah’ın üzerimizdeki bunca nimetlerini düşünüyor ve ulu rabbime şükreden bir kul olmayayım mı diyorum” buyurmuştur. Çünkü bedenimizin şükrü, bedeni ibadetlerimizdir.

Demek ki kişinin bedenini ve ruhunun şükrü onun ibadetleridir. Malın şükrü; zekat, sadaka, hayır, hasenat, cömertliktir.

*

Unutulmamılıdır ki, “İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor? Verdiğimiz nimetleri teker teker, aldığınız soluğu nefes nefes soracağız.” (Tekasür 7., kıyame 36. ayetler)’inde şükür eda edilmeyen nimetlerin hesabının sorulacağını, nankörlerin dünyada ve ahirette asla ve asla cezasız kalmayacağını bildirmiştir.

Elin şükrü vermek, dilin zikri Allah’ı övmek, ona şükretmektir. Şükrün bir örneği de; Allah’ın verdiği bedeni, ruhu, malı, canı, imkanları Allah’a isyan yollarında kullanmamak, Allah’a itaat ve hayır yerde harcamaktır. Rabbim sana hamdolsun, şükrolsun demek güzel bir şeydir. Ama yeterli değildir. Susamış bir kişinin Ağustos’ta şırıl şırıl akan suya elini değmesi insana ferahlık verir. Ama o suyu içmeden susuzluğunu gidermez. Nimetlerden sonra sadece şükür, şükür demek iyi bir şeydir, amma yeterli değildir. Mutlaka gerekeni fiilen yapmak lazımdır. Malı vermektir.

*

Şükürde hassas, ince bir nokta daha vardır. O da yapılan iyiliklere karşı ulu Allah için, Allah senden razı olsun demek, kula iyilik yapana da teşekkür etmektir. Kula teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez. Bu da bir vebaldir, yani günahtır. Toplumda herkes birbirlerine teşekkür, ulu Allah’a da şükür borçludurlar.

Sevgili peygamberimiz buyuruyor:

Aza teşekkür etmeyen çoğu bulamaz, bulsa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez. Allah’ın nimetlerini düşünmek, onu anmak, ona hamdetmek şükürdür. Şükrü terketmek nankörlüktür. Cemaat birliktir, rahmettir. Ayrılık tefrika, ikiliktir, azaptır, ızdıraptır, sıkıntıdır. Birlikten ayrılmayınız. Birliğin cemaatin en güzel örneği de camilerdir. Allah için toplanılan topluluklardır.

Netice şudur; Bedensel, ruhsal ve bütün varlığımızla şükrün en yüksek derecesi cömertliktir. Cimri cehennemin direği, cömertler cennetin gülleridir. Cimri çok ibadet de etse cehenneme mutlak girecektir. Cömert günahkar da olsa cennettedir. Cömert kimdir ya resulallah? Allah’ın nimetlerini Allah’ın kullarına verendir. Cimri Allah’ın nimetlerini kendisinin sanıp Allah’ın kullarından esirgeyenlerdir. Fukara da olsan elindeki ile Allah’a şükret.

R.SAV.e birisi, gel de ya resulallah, en kısa yoldan cennete ve cehenneme giden yolu tarif et, dedi. R.SAV. cennete giden en kısa yol cömertlik, cömertlik şükrün kendisidir. Cehenneme giden en kısa yol da cimriliktir, buyurdular.

Yazımızı Mevlana hazretlerinin şükürle ilgili sözleri (Mesnevi, 10. cilt, sh.155) ile bitirelim.

Mevlana hazretleri buyururlar ki;

-Şükretmek, nimetlerin canıdır. Nimet ise cesettir. Cesedin yaşaması için ruh şarttır. O da şükürdür.

-Nimet avdır. Şükür avcıdır.

-Suyu biriktirmek istiyorsan önüne set çek.

-Nimetini çoğaltarak elinde tutmak istiyorsan şükrün doruğu olan cömert ol. Ne kadar şükredersen malın o kadar çoğalır. Ne kadar sabredersen o kadar başın selamet bulur.