1948 yılında Çorum, Göcenovacık köyünde doğan eğitimci-yazar Şükrü Gümüş, ilk görev yeri Hakkari’den oluşturduğu 22 yaşının ürünü olan “Zap Boyları” adlı romanıyla Milliyet Roman yarışmasında mansiyon almıştı. Ancak ne var ki O’nu, genç bir yaşta ve en verimli döneminde henüz 36 yaşındayken, 28 Ağustos 1984 günü yitirdik. Kendisinden geriye henüz yayınlanmamış “Topal Karınca” adlı bir romanı, bir kitap oluşturacak toplamda öyküleri, tamamlanmamış taslak roman çalışmaları kaldı.

Şair yazar Ahmet Özer, Trabzon’da yayımladıkları Kıyı dergisinde her yıl Şükrü Gümüş’ü andılar. O’nun emeğine sahip çıktılar. Şükrü Gümüş’ün ölümünün 10. Yılında, 1994’de “Şükrü Gümüş Roman Yarışması” düzenlediler. Seçici kurulunda Talip Apaydın, İrfan Yalçın, Burhan Günel, Muzaffer Gündoğar ve Öner Yağcı görev aldı. Bu yarışmada roman birinciliğini Hollanda’nın Lahey kentinde anadil öğretmenliği yapan Murat Tuncel kazandı. Ödül töreni Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlemesiyle Çorum Büyük Otel’de gerçekleştirildi. Törene Ahmet Özer, Mahmut Makal, İrfan Yalçın, İbrahim Dizman gibi ülkemizin saygın şair ve yazarlarıyla Şükrü Gümüş Roman ödülü birinciliğini kazanan Murat Tuncel Hollanda’dan gelip katıldılar.

Bundan 26 yıl önce gerçekleştirilen ödül töreniyle ilgili yazımı, sevgili Şükrü Gümüş’ün vefatının 36. Yıl dönümü nedeniyle onun anısına, saygılarımla yeniden sunuyorum.

*     *     *

İlgiyle okuduğunuz sanatsal bir yapıtın nasıl yazıldığını, bizlere nasıl ulaştığını;

Bir sergide beğeniyle izlediğiniz sanatsal ürünlerin nasıl kotarıldığını;

Günlerce, haftalarca, bazen de aylarca sergilenen bir tiyatro oyununun ya da bir filmin, izlenme aşamasına gelinceye değin hangi süreçten geçtiğini;

Ya da elinize ulaşan bir kültür sanat dergisinin, dergideki yazıların nice emek birikimi sonucu oluştuğunu düşündünüz mü hiç?..

Daha da çoğaltabileceğimiz bu örnekler üzerinde sanata duyarlıklı olanlar daha çok kafa yormuş, daha çok düşünmüşlerdir mutlaka.

Uzun çalışmalar sonucunda, yoğun bir emek birikimi olarak izleyiciye sunulan sanatsal güzellikler, bir iki saatlik bir zaman diliminde izlenir. Beğenenler de olur, eleştirenler de... Oysaki bu sanatsal etkinliklerin sunuşa hazır duruma getirilmesi günler, haftalar hatta aylar alır. Hiçbir sanatsal güzellik kolayca kotarılıp ortaya çıkarılamaz. Bunda birçok kişinin emeği, alın ve beyin teriyle birlikte uykusuz geçen geceleri vardır. Sanata ve sanata gönül vermiş olanlara düşen görev, bu tür sanatsal etkinlikleri halka ulaştırmak, halkla buluşturmaktır. Sanat ve kültürün o sıcak ortamında buluşan insanlarımız, birbirleriyle tanışacak, bilişecek ve kaynaşacaktır. Sanatın birleştirici, bütünleştirici sevgi ve saygıya dayalı ortamında dostluğu, barışı, kardeşliği geliştirecek; sanatsal ve kültürel değerlerimize sahip çıkmayı da bilecektir.

Bir kentin, bir bölgenin, daha da ötesi bir ülkenin salt sanayi, ekonomisiyle kalkınması mümkün değildir. Bu kalkınmanın temelini kültür ve sanat zemini üzerine oturtmadığımız sürece, yapılanlar eksik ve de yarım olacaktır.

Şimdi buradan sözü, 12 Kasım 1994 günü Çorum Büyük Otel’de gerçekleştirdiğimiz ”Şükrü Gümüş Roman Ödülü” törenine getirmek istiyorum.

Bu etkinliğin kotarılması da, yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi uzun bir zaman süreci içinde yavaş yavaş geliştirilerek, olgunlaştırılıp gerçekleştirilmiştir.

Bilindiği gibi Şükrü Gümüş, Hakkari’de gönüllü öğretmenliği sırasında oluşturduğu 22 yaşının ürünü Zap Boyları romanıyla 1974 yılında Milliyet Roman Yarışması’nda derece almıştı. Ancak, 1984 yılı başında yakalandığı kan kanseri hastalığına karşı sekiz ay süren savaşımı sonuncunda 28 Ağustos 1984 günü, henüz 36 yaşındayken aramızdan ayrılmıştı.

Metropollerde medya desteğini arkasına almış, birçoğu şişirilmiş bazı sözde sanatçılarla Şükrü Gümüş’ün koşulları kıyaslanabilir miydi hiç? O bir bozkır kenti olan Çorum’un bir köyünde doğmuş; zor koşullar altında, bin bir olanaksızlıklar, yoksulluklar ve sıkıntılar içinde okumuş öğretmen olmuştu.

Yetenekli, kendisini ülkesinin geleceğine adamış gerçek bir vatansever, toplumsal-gerçekçi bir çizgide eğitimci bir yazardı. Bunun içindir ki, Çorum İlköğretmen Okulu’nu bitirdiğinde gönüllü olarak Hakkari’de görev almıştı.

Şükrü Gümüş’e ve ürettiklerine İstanbul‘daki Bab-ı Ali yazarlarının sahip çıkması beklenemezdi elbette. Ona ancak kendisi gibi Anadolu halkının içinden yetişmiş gerçek halk yazarlarının ve sanatçılarının sahip çıkması beklenebilirdi. Öyle de oldu.

SÜRECEK