Mafya, kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı bir yapıdır ki buzdağına benzer. Bu konu filmlerde işlenmiş, hemen her ülkede ilgi görmüştür. En tipik örneği “Baba” filmidir.
Bir sorunu olup da yasal ilişkilerle çözemeyen ve mafyanın kapısını çalan kişi, eğer o sorununu mafya eliyle çözmüş / çözdürmüş ise yeraltı dünyasının her isteğini birebir yapmak zorundadır. Teşbih bu ya, derviş dervişi sırayla öpermiş!
Halk arasında bu ve benzeri durumlar, “gebe kalmak” sözüyle en yalın ve özlü olarak ifade edilmiştir.
Dedik mi? Dedik…
Ez az iki kişiden başlayan her ilişki bir koalisyondur. Evlilik örneğin, iki ayrı ailede yetişen biri erkek, biri dişi iki kişinin koalisyonudur. Burada aynı ailenin çatısında yetişen iki çocuğun bile ne denli farklı özellikleri olduğu hatırlanmalıdır.
Aile koalisyonunda çelişmeler uzlaşmayla çözülmeyip de çatışmaya dönüştüğünde yenen hurmaların kimleri tırmaladığını görürsünüz.
“Senin anan bana şunu demişti de…”, “Görümcem olacak kadın bana şunu yapmıştı da…” “Ne istedin de almadım, ne istedin de vermedim…” vb.
Camlar kırılmaya görsün… Japon denen yapıştırıcı bile kâr etmez…
Çevrede ise çatlayan koalisyondan nemalanmak isteyenler çıkacaktır. “Bu kızdan gelin olmaz, söyledim ama dinlemediler”… “Bu damadı hiç gözüm tutmamıştı zaten…”
Hele kızla oğlanın daha önce birbirlerini tanıdıkları bir hukuk varsa ve/veya araya bir aile büyüğü girmiş de koalisyon oluşmuşsa… Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık… Bir de o “aile büyüğü” her iki taraftan da nemalanan biriyse… Şekil; ABD, AKP ve F Tipi üçgeni…
Kameranın açısı aile koalisyonunda genel plana genişlediğinde eğer bir ihtilaf oluşmuşsa hiç de farklı bir manzara çıkmayacaktır. El ele beraber yürüyenler birbirlerini düşman olarak görmeye başlarlar. “Ne istediler de yapmadım… “Bizden önce kaç valileri, kaç kaymakamları vardı?...” Camlar kırılmaya görsün…
Amerikancı Karşıdevrim Projesi olarak AKP…
ABD emperyalizmi, Bölünmüş Ortadoğu Projesi’ni (BOP) uygulamak için önündeki en büyük engel olarak Türkiye’yi ve Türk Ordusu’nu gördüğü için dört kol çengi misali çalışarak her türlü tertibin peşine düşmüştür.
DSP, ANAP, MHP koalisyonunun Başbakanı Ecevit’ten Irak’ın işgali için gerekli desteği görmediğinden 2001 krizi tetiklenmiş, Hükümete Kemal Derviş virüsü yerleştirilmiştir. Koalisyon hükümeti, önce denize düşürülmüş, sonra da Derviş’e sarılmak zorunda bırakılmıştır. ABD eski Başkanlarından Rosevelt’in dediği gibi… “Gördüğünüz hiçbir şey tesadüf değildir, önceden planlanmıştır.”
Bir diğer plan ise kendi deyişleriyle Tansu Çiller’in ılımlılaştıramadığı Erbakan’ın tasfiyesidir ki bu işte “askeriyenin kullanılması” bir kripto ile Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne, konsolosluklara, Atina’daki Büyükelçilik ve NATO birimlerine bildirilmiştir.
28 Şubat (1997) ise malum medyanın desteğiyle Türk milletine bir darbe olarak gösterilmiştir. Evet, darbedir ama hemen her darbe gibi ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir tertiptir.
Meraklısı için bir parantez açalım. O dönemin medya yayınlarına bakıldığında F tipi yapının Erbakan’a karşı yapılan bu hamlenin destekçisi olduğu görülecektir.
Özetle, 28 Şubat, AKP için bir mıntıka temizliğidir. ABD’nin Ankara’ya gönderdiği bu kriptoyu Erbakan’a yakın isimlerden kimler biliyordu acaba? O dönemde Fazilet Partisi’nin dış ilişkilerinden sorumlu olan isim Abdullah Gül mesela, diyelim ve geçelim.
Kemal Derviş, medyanın da desteğiyle Türk ekonomisinin bir kriz karşısında kendisini savunacağı bütün direnç noktalarını on beş gün içinde yaptırdığı yasal değişiklerle kırmıştır. Toplum ise kendisine yıllardır öğretilen çaresizlikle yapılan ve yapılacak özelleştirmelerin ne kadar yararlı olduğunu yakın çevresine anlatarak gününü geçirmiştir. KİT’ler özelleştirilecek, ekonomi güzelleşecek, satış gelirleriyle borçlar ödenecek herkes rahatlayacaktır!...
Bu operasyonun ne gibi sonuçlar doğuracağını topluma anlatması gereken sendika, üniversite ve partileri sorarsanız hepsi koro halinde özelleştirmenin faziletlerini anlatmakla geçirmişlerdir günlerini… Öğretilmiş çaresizliğin bir başka yüzü…
Özelleştirmeye karşı çıkmak demek Vatikan tarafından aforoz edilmekle eşdeğerdedir… Hâlbuki bize her şeyi satın diye dayatan ülkelerin kendi ekonomilerinde devlet şirketlerinin ciddi payları olduğu Türk milletine anlatılmamıştır. “Özelleştirme madem bu kadar yararlı siz neden devlet şirketlerini satmıyorsunuz?” diye soran çıkmamıştır.
(DEVAM EDECEK)