Bir hafta önce gazetelere yansıyan ÖSYM'nin öğretmenlik alan testine giren yeni mezun öğretmen adaylarının aldığı notlar eğitim açısından düşündürücü;

Fen Bilimleri ve Teknoloji öğretmenleri, 50 sorudan 11'ini

Kimya öğretmenleri, 50 sorudan 14'ünü

Matematik öğretmenleri, 50 sorudan 16'ını (Kendi branşlarındaki soruları) yanıtlayabildi.

Öğrenciler de ise daha içler acısı ve vahim bir durum var.

Peki, günümüz koşullarında imkânlar daha iyi sunulmasına rağmen, bu olumsuzluk nereden kaynaklanıyor?

Deneyimli bir eğitimci olduğu söylenen yeni Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk başarılı olup, çözüm sağlayacak düzeni kurabilecek mi?

Şu an için kendisine ve ekibine kolaylıklar dileyip, başarılı olması ve ülkemizin önemli bir sorununu çözmesi için duacı olmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor.

Yazımın başlığından anlaşılacağı gibi sorunun eskilere dayandığı açıkça görülüyor.

Kısaca işin tarihine bakalım:

Ulaş Başar Gezgin'in 11 Mayıs 2013 Cumartesi günü anlattıklarından alıntı yapıyorum:

"Osmanlı'da Eğitim Bakanlığı 1857'de 'Muarif-i Umumiye Nezareti' adıyla kuruluyor. 65 yılda 53 nazır değişiyor. İçlerinde çok eğitimliler var. Kuduz aşısını bulan Louise Pasteur'un sınıf arkadaşlarından İbrahim Ethem Paşa (1818 - 1893) bunlardan biri. Aynı zamanda Osmanlı Devleti'nin ilk maden mühendisi.

Tiyatrocu, çevirmen ve Türkçülük hareketinin kurucularından Ahmet Vefik Paşa'da (1823 - 1891) maarif nazırlarından. 16 dil bildiği söylenen paşa, aynı zamanda sözlük yazarıdır."

Osmanlı Maarif nazırlarının çoğunluğu bugün bile benzerlerine az rastlanan renkli ve kültürlü kişiler.

Buna rağmen içlerinde yazımın başlığına konu ettiğim sözleri söyleyenler olmuş. 2013 yılından önce 90 yıllık cumhuriyet tarihimiz de 76 kez Milli Eğitim Bakanı değişmiş.

İçlerinde Hasan Ali Yücel gibi Köy Enstitülerini kurup başarıya ulaştıran, ama harcanan bir yıldız da var.

Yeri gelmişken vurgulamak istiyorum. Kaliteli eğitimci yetiştirmesinin yanında; yeni edebiyat türünü yaratan Köy Enstitülerinin başarı sırrı nedir? Günümüzde, uygulanıp faydalanılacak tarafları var mıdır? İrdelenmesi yararlı olur diye düşünüyorum.

Çoğu zaman, üniversitelerimizde verilen eğitim seviyesinin yükselmesinde ve kalitesinin artmasında; Hitler'in, baskı ve zulmünden kaçıp, ülkemize sığınan bilim adamlarının rolü olduğunu duyarım. Bu durumu Allah uzun ömürler versin, 91 yaşına ulaşmış olan Doktor Rıfat Patır'a sordum; "Sizin Tıp eğitimi aldığınız zaman onların Türkiye'de olduğu zamana denk geliyor. Öyle mi?

'Öyledir. Onlar ders anlatıyor. Türkçeye çeviren görevli Doçent vs. vardı. Biz de onları dinliyorduk.” dedi.

Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi bile oğlu Orhan Gaziye vasiyetinde; "Bilmediğini, ehlinden sorup öğren. İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma. Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet et!" diyor. Bunu yazmıştık.

Fatih Sultan Mehmet'in, kendisine elçi olarak gelen Ali Kuşçu'nun bilgilerine hayran olup kendisini bırakmak istemediğini, sonradan İstanbul'a ailece gelişini, vefatına kadar da kalışını kaleme almıştım.

Bunlardan şöyle bir sonuç çıkarıyorum. Eğitim bilgi edinmedir. Bilgide icat edilmiyor. Bilenden veya yazılandan hatta gösterilenden öğreniliyor.

Son senelerde eğitimde çok şeyler icat etmeye kalktık. Bunun yanlışı da açığa çıktı. Amerika'yı yeniden keşfetmek boşuna bir uğraştır. O işi Kristof Kolomb 5 yüzyıl önce yapmış.

Eğitimde iyi noktaya gelmiş ve gelişmiş birçok ülke var. Biz bunları iyi irdeler, örnek alınacak kısımları uygularsak daha başarılı oluruz (Amerika'yı yeniden keşfetmek boşuna uğraştır diyerek aslında anlatmak istediğimizde budur).

En güzel günler sizlerin olsun.