"Su kuyusunun kıymeti, su bittiğinde anlaşılır." derler. Son iki yıldır salgın başladığından beri birbirinden değerli akrabalarım, arkadaşlarım ve birçok kıymetli insan, hayata gözlerini yumdu. Tarifi imkansız acı ve üzüntüler yaşadım. Hepsine tek tek yüce Allah'tan (c.c) gani gani rahmet diliyorum.

Şöyle eski hatıralar raflardan indirilip, güzel sohbetler başladığında bir insanı kaybettikten sonra kıymetini bilmenin, bir insanın yokluğunda onun değerli olduğunu anlamanın ne kadar yanlış ve ne kadar üzücü olduğunu bir kez daha fark ettim.

Bu, dünyanın her yerinde aynı mıdır bilemiyorum ama bizde ne yazık ki ölen insan kıymetli oluyor, yaşayan değil.

Geçmişe şöyle bir bakın. Nice düşünüre, nice sanatçıya ,nice bürokrata, siyasetçiye, yazara ve şaire hak ettikleri değer verildi mi, hakları teslim edildi mi, ya da gereken saygı gösterildi mi bir düşünün. Kimi sanatçı, şair ya da yazar ya yokluk içinde hayatını kaybetti, ya da hayatımızdan sessizce çıkıp gittiler. Ne gariptir ki öldükten sonra eserleri dünya pahasına satıldı. Siyasetçi ya da bürokratların durumu ise apayrı. Kimi siyasetçiler savundukları fikir ve düşüncelerini hayata geçiremeden ya siyaseti bıraktı, iktidara gelenlerin ise yaptıklarının kıymeti öldüklerinde anlaşıldı.

Şimdi kendi kendime soruyorum öldükten sonra bir insanın kıymeti artsa ona ne faydası olur? İşin gerçeği bende merak uyandıran bir soru. Sizlerin de merak ettiğinden eminim.

Çoğu kişinin, "Böyle gelmiş, böyle gider." dediğini de duyar gibiyim. Ama bu cümle bence çok ayıplı ve tehlikeli bir cümle. Bu cümleyi kim olursa olsun, hangi makam ve mevkide olursa olsun kurmaması gerektiğini düşünüyorum.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirini, hepimiz biliriz. Şiirin sonunda "Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında." diyor Cahit Sıtkı Tarancı. Biz de insan ölünce son görevimizi yerine getirmek için musalla taşının yanına gidip, imam sorduğunda "İyi biliriz, şahidiz." deriz. Nedense bunu yaşarken yapmayız. Anlam veremediğim, aklımı meşgul eden sorulardan birisi de budur.

Diyeceğim o ki henüz yaşıyorken, kıymetli olduğunu düşündüğünüz insanları tespit edin. Onlara sizin için ne kadar kıymetli olduklarını söyleyin, söyleyemeseniz de Farid Farjad'ın dediği gibi, "Birinin hayatına, birinin üzüntüsüne, birinin mutluluğuna, birinin ruhuna, birinin eline, yüzüne, sırtına, omzuna, yüreğine, bazen söz, bazen göz, çoğu zaman kalbinizle minicik de olsa, tüm samimiyetinizle dokunun." Kısacası yaptıklarınızla onlara kıymetli olduklarını hissettirin.

Unutmayın!

Yaşamın uzunluğu değil, nasıl yaşandığı önemlidir.

En güzel günler sizlerin olsun.