Yaşam yörüngemizi ters yüz etti bu Corvit-19…

Hayatımıza öylesine girdi ki, ne zaman çıkacak bilemiyoruz.

Çıkarken neler olacak meçhul.

Çıkmaz ve eğer kalırsa uzaktan uzağa nasıl yaşarız?

Çünkü birbirimize yaklaşmamız imkansız.

Hatta yasak…

Her ne kadar bu yasak ceza hukukunda yazılı olmasa da..

Bizler, yani 65 yaş üstü evlere hapsedilen bahtsızlar.

Tam da hayatın son demlerini yudumlamaya çalışan kimi saflar…

Kimi artık “dünü “ hatırlayamaz hale gelen gariban kesim.

Kimilerini, aldıkları ilaçların etkisiyle yarı uykulu, yarı ayık ortalıkta gezen dedeler olarak biliyoruz..

Zaman zaman parklara gidip doğanın tadını çıkarmayı hak eden çevreci ve hayvan sever ihtiyarlar olarak da bilinir bazıları.

Bakmayın siz “Yaşadıkları kadar yaşadılar, daha ne isterler ki?” diye, yaşlıları aşağılamaya kalkışan hayırsızlara…

Bizim takım tam 11 Mart’tan bu yana ev hapsindeler.

Yarı açık cezaevi misali…

İki defa “açık hava” izni oldu.

Kararı alanlar da bilemediler dışarı çıkarma iznini.

Karar vericiler “Yürüyüş mesafesi” dediler.

Herhangi bir TV veya gazete muhabiri, ya da bir Allah’ın kulu çıkıp da “Yahu şu yürüyüş mesafesi nedir?” diye sormadı.

Yüz metre mi, bir kilometre mi…?

Yoksa benimle eşimin “yürüyüş mesafesi” kadar mı?

Biz mesela, Korono ülkemize teşrif etmeden önce haftada en az 5 gün Dikmen Vadisi’nde eşimle yürüyüş yapıyorduk.

Yaklaşık, 7 bin adım kadar.

Al sana “Yürüyüş mesafesi”…

Bu mudur yani…

Gazeteci dostum, Haberhürriyeti gazetesinin sahibi ve tek seçicisi İbrahim Irmak ısrarla sordu bana;

“Abi senin yürüyüş mesafen nedir?” diye…

“Niye soruyorsun, bir bildiğin mi var? diyerek soruma soruyla yanıt verdim.

Sonra da kıramadım, anlattım bizim yürüyüş mesafemizi…

“Fikret Kalmuk abimle hala gülüyoruz. Bayar ailesinin yürüyüş mesafesini” diye bana geri dönüş yaptı gazeteci dostum İbo…

Kahkahanız bol olsun da ben hala anlayamadım bu mesafeyi...

Neyse ilk açık havaya çıkışımızda “Yürüyüş mesafesi” ni aştık.

Bu kez, evden eskiden yürüyüş yaptığımız vadiye kadar yürüdük “maskeli ikiler” olarak.

İkinci “çıkış” iznimizi ise kullanmadık bile…

Sitenin bahçesinde turladık.

Üçüncüyü beklemiyoruz artık.

Çıkınca kendimizi kötü hissediyoruz.

Dışarısı daha sıkıntılı, daha bulaşıcı ve bulaştırıcı gibi geliyor bizlere.

Evimiz, daha ferahlatıcı, daha ruh ve iç açıcı.

İçerde kala kala bir haller oldu bize galiba…

Galiba biz, bu virüsü sevdik (!)

Korono, ya da Kovid-19’a şahsen bendeniz aşık (!) oldum diyebilirim…

Kendisiyle karşılaşmadık ama eve bağladı beni, bu çok net.

Buna Stockholm Sendromu diyorlar galiba…

Yani, tutsağın, kendisini esir alana aşık olma halleri.