Mensubu olmakla her zaman onur duyduğumuz, insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaları çin gönderilmiş olan yüce İslam dinimiz insanlık için en yüce erdemleri içinde barındıran, bütün kötülüklerin hepsini de dışarıda bırakarak reddeden kutsal bir dindir.

Dinimizin emrettiği iyiliklerin ve güzelliklerin başında, doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet gibi üstün ahlaki özellikler gelmektedir. Bu güzelliklerden birisi de hiç şüphesiz insanın haatına yön veren ahde vefa, yani sözünde durmaktır, sözünün eri olmaktır. Söz namustur anlayışı içinde yaşamaktır.

İnsanlığa güzel ahlakı ve sosyal adaleti ebedi olan ahiret saadetini elde etmeleri için gönderilen Hz. Muhammed SAV.in en belirgin özelliği dğruluk, doğru sözlülük, sözünün eri olmaktır. Verdiği sözde durması ile insanlığa örnek olmasıdır. Peygamberimiz, peygamberliğinden önce de asla yalan söylememiş ve verdiği sözü mutlaka yerine getirmiştir. Hatta bir keresinde peygamberlik gelmeden önce bir arkadaşı ile felanca yerde buluşalım diye sözleşmişlerdi. R.SAV. o saatte oraya randevuya gelmiş, arkadaşı ise elmemişti. R.SAV. üç gün orada belki gelir diye beklemiştir. Randevusunu unutan arkadaşı Hz. Muhammed SAV.i ortalıkta göremeyince verdiği sözü hatırlayıp, söz verdiği yere gittiğinde Hz. Muhammed SAV.i randevu yerinde bekler görünce şaşırıyor. Hz. Muhammed SAV. ona “ağızdan çıkan her söz ciddidir, bağlayıcıdır ve sorumluluktur. 3 gündür size yalan çıkmamak için burada sizi bekliyorum” buyurmuştur.

Ve yine resulullah SAV. efendimiz kendisine peygamberlik gelince Allah’ın emri ile Mekke halkını Kabe’de safa tepesinde topluyor ve onlara şöyle hitapediyor;

“Ey Mekke halkı, beni iyi dinleyin ve sorularıma (doğru) cevap veriniz. Siz beni yakinen biliyor ve tanıyorsunuz. Çünkü sizin içinizde doğdum ve hep beraber yaşadık, doğru mu?”

-Evet, dediler.

“Şimdiye kadar bende bir yalan söz ve yanlış hareket gördünüz mü?”

-Hayır.

“Hiçkimseye karşı verdiğim sözden, vaadettiğim işten döndüğümü, sizlere yalan çıktığımı gördünüz mü?”

-Hayır, dediler.

“Bütün kıymetli eşyalarınız, altınınız, akçeleriniz, inciniz bende emanettir. Sizin bana verdiğiniz emanetlerinize bir hıyanetlik yaptım mı?”

-Asla, hayır, dediler.

“Kimsenin bende bir dirhem, kuruş alacağı olan var mı?”

-Hayır. Çünkü sen eleminsin, yani elinden, dilinden, belinden asla kötülük görmediğimiz Muhammedül eminsin. Sen ne dersen o doğrudur, diye haykırarak bağırdılar.

R.SAV. efendimiz “şimdi size bir şey söylüyorum. Şu dağın ardında bir düşman ordusu var. Bize doğru geliyor, desem, bana inanır mısınız?”

-Evet, evet. Çünkü senden asla bir yalan duymadık.

“Peki, öyle ise ben şimdi size ilan ediyorum ki, ben sizlere, kainata, alemlere, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Allah4ın elçisiyim” buyurdu.

O zaman müşriklerin buna rağmen bir kısmı bizi bunun için mi çağırdın diyerek iman etmediler.

Bunun üzerine R.SAV. “Ey Mekke halkı, bizler kalü belada ruhlrımız ulu Allah’a müslüman olmak ve müslümanca yaşamak üzere söz verdik” diyerek onlara şöyle buyurdu;

“Müslüman o kimsedir ki, onun elinden, dilinden hiç kimsenin kötülük görmediği, ağzında yalan sözün çıkmadığı, sözünün eri, ahdine vefalı olanlarınız en olgun mümin olanlarınızdır. Sizin en hayırlınız, insanlara en yararlı olanlarınızdır” buyurdular.

Bizim peygamberimiz budur. Ama bizler nasılız. Ona layık bir ümmet miyiz? Sözümüz, özümüz bir mi, ahdimize, aramızdaki sözleşmelere uygun davranıyor muyuz. Yoksa insanları kandırıyor, az bir dünya menfaati veya zararı gelecek diye verdiğimiz sözlerden cayıyor muyuz. Bunları gece yatsı namazımızı kılıp ulu Allah cc hazretleri ile başbaşa kaldığımızda tacımızı önümüze koyup kendimizi sorgulamalı ve yanlıştan hemen dönmeliyiz. Ayrıca söz verdiklerimizle helalleşip tevbe etmeliyiz.

Başkalarına söz verirken, anlaşma, sözleşme yaparken iyi düşünerek, taşınarak, ölçerek, biçerek yapmalıyız ve ona göre söz vermeliyiz. Çünük söz verip de yapmamak, sadece günah olan kul hakkı olan bu iş değil, aynı zamanda sahibine birçok maddi ve manevi zararlar da açan bir iştir.

Mesela ne yapar? Söz verip de yerine getirmeyen kişinin diğer insanlar arasındaki inanılır, güvenilirliğini, emniyetini sarsar. Herkes ona yalancı, dönek gözü ile bakar. Yani ufak bir yalan onu insanların gözünde yalancı yapar. Başka kişinin diğer insanlar katındaki değerini siler süpürür. Onun yüceliğini, saygınlığını, beyinlerdeki imajını profilini yıkar. Yüce insanları cüce durumuna düşürüverir. Başka insanların yalancı sözünde durmayan kişilere karşı olan saygınlıkları, düşmanlığa dönüşür. Sözünde urmayanlar bir kere bu duruma düşmüşlerse, kolay kolay halkın nazarında aklanamazlar. Eski itibarlarını kazanamazlar. Çünkü yaydan çıkan ok asla geri dönmez. Dün dün idi, bugün bugündür gibi sözlerin hiçbir değeri yoktur. Müslüman dün ne idiyse, bugün de aynıdır, öyle olmalıdır. Çünkü söz insanları bağlar.

Bu konuda yüce Allah’ın ayetlerine lütfen kulak verelim. Allah cc. buyurur ki; “Vela taşteruu biahdillahi zemennengalila” Allah’a (ve insanlra) verdiğiniz sözlerinizi az bir menfaat karşılığında değişmeyiniz. Eğer bilirseniz sözünüzün eri olmanız sizin için çok daha hayırlıdır. Nahıl, 16/95 ayet.

Başka bir ayet; “Verdiğiniz sözlerden asla caymayınız. Sözünüzü yerine getiriniz. Çünkü verilen her sözden sorumlusunuz.” İsra suresi, 17/34 ayet.

“Ey iman edenler, yaptığınız sözleşmeleri mutlaka yerine getiriniz.” Maide, 5/1 ayet.

Mevlana hazretleri ne diyor. Ya olduğun gibi görün,veya göründüğün gibi ol. Demek ki, söz veripte yapmamak ne kadar ağır ve veballi bir iştir. Bakınız R.SAV.in şu mübarek sözü ne kadar düşündürücüdür.

“Şu dört kötü huy, kötü ahlak kimde var ise o kimseler ikiyüzlüdür. Bu haller kimde var ise hemen halini düzeltsin.

1-Bir insan konuşunca yalan konuşuyorsa,

2-Söz verip de sözünde durmuyor, onu önemsemiyor, sözünün eri değilse,

3-Kendisine verilen bir emanete ihanetlik, hıyanetlik ediyorsa,

4-Münakaşa ederken işi nizaa ve kavgaya çevirip haddini aşıyorsa, kendisinde nifak alameti olan ikiyüzlü kişilerdir.

Bu kutsal buyruklar bizim mutluluğumuz için, sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmemiz için bizleri koruma amaçlı öğütlerdir. R.SAV.in sözleridir. Ne mutlu bu kutsal buyruklrı dinleyenlere, dinleyip de anlayana, önemini kavrayıp da halini düzeltenlere. Bu öğütleri yaşamına yansıtanlar, verdiği sözü yerine getirenler, sözünün eri ahdinin neferi olanlara.