Yüce İslam dinimiz, bütün insanlara sözünün eri olmalarını, ağızdan çıkan sözlere dikkat edip, sözlerimize sahip çıkmamızı, sözümüzle özümüzün bir olmasını bizlere emreden bir dindir. Onun için alimlerimiz, insanlar için lisanı gâl değil, lisanı hâl önemlidir derler. Yani insanın ağzından çıkan söz değil, o sözü yerine getiriyor mu o önemlidir. Yani sözden çok davranış tutarlılığı, karakter önemlidir. Yerine getirilmeyen yalan söz yalancı doktorun yazdığı sahte ilaca benzer. Yararı değil insana zararı olur.
Konuşma özelliği yüce Allah’ın insana verdiği paha biçilemez en büyük nimetlerdendir. Konuşabilmek insanın en büyük özelliğidir. Ulu Allah insana dil vermiş konuşsun, kulak vermiş duysun, dinlesin, akıl vermiş anlasın, fikir vermiş düşünsün diye. Ancak yalan konuşmasın, tutamadığı sözü vermesin, gereğini yapamadığı sözü söylemesin, demiş.
Yani, eline, diline, beline, azalarına, gözüne, kulağına sahip ol, o azalar işlediklerinin hesabını vereceklerdir. Eylemlerinden sorumludur buyurmuştur.
Onun için insanın sözü ile özü bir olmalı, sözleri güzel ve tutarlı olmalıdır. Her akla gelen konuşulmamalıdır. Boğaz kırk boğumdur. Söz o boğumlardan süzülerek gelmelidir. Yerine getirilmeyen söz, yalan beyan, ağıza yakışmayan laflar, geri dönüşü olmayan hızla silahtan çıkan öldürücü kurşun gibidir. Ne yazık ki bu kurşun düşmana değil insanın kendi beynine sıkılan kurşun gibidir, sahibini öldürür, bilinmelidir.
Tutulmayan sözler, yalan beyanlar, insanın azametini, kıymetini, değerini düşürür. Allah katında da, kul nezdinde de itibarını yok eder. İnsanı iki yüzlü yalancı, sahtekâr, hatta yalaka durumuna düşürür. Böyle kimselerin Allah dediğine kimse inanmaz. Toplum içinde şeref ve izzetini kaybederek yaşamaktansa ölmesi daha yeğdir. İşte sözlerimize dikkat etmezsek bu acı durumlara düşeriz.
Yalan koynumuzda beslenen yılan gibidir. Bir gün azar, sahibini sokar, zehirler. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, yalanla peynir gemisi yürümez.
Yalancıların verdiği sözleri tutmayanlar, sözünün arkasında durmayanlar, sözüne sadık olmayanların ahirette de yeri yoktur. Cehennemi en çok üç sınıf insanlar dolduracak.
1. Kafirler, ebedi kalacaklar. 2. Kul hakkı ile ölenler. Sevabı günahından az olanlar. 3. Yalancılar, sözünde durmayanlar, iki yüzlü olanlar, sözleri ile insanları kandıranlar.
Büyük İslam alimi, İmam-ı Gazali hazretleri, özellikle toplumu öğütleri ile aydınlatma durumunda bulunan amir, alim, fadıl (faziletli) yöneticiler, bilginler, hocalar durumunda olan insanların verdikleri sözleri tutmamaları toplumu yıkıma götürürler. Bu zümre başkalarını giydirmek için çalışan ama kendisi çıplak kalan terzilere benzerler, der. Ulu Allah da önder, rehber, mürşit, din alimi, hoca, alim, duayen durumunda olanlara hitaben, “Yapmadığınız sözleri niçin konuşuyorsunuz” buyurur. R.SAV. de verdiği sözü tutmayan, sözünün eri olmayan, iki yüzlüleri dalda güzel güzel öten ve insanları cezbeden sonra da yere inip pislik eşeleyen kuşlara benzetmiştir.
Zaten yalan söz kaygan zemine benzer, üzerinde yürünmez, yol alınmaz. Halbuki sözü özü doğru olanın hitabı mıktanıs gibidir. Yani mıknatısın demiri kendine çektiği gibi insanları kendine çeker. Yalan söz pis koku gibidir. Nefret ettirir. İnsanları uzaklaştırır. Söylediğini yapmayan, ele verir talkını, kendi yutar salkımı kabilinden sahtekar yalancılar hem bu dünyada hem de ahirette rezildir vesselam.
Netice: İnsanın sözü, onun namusudur. Namusumuza nasıl sahip çıkıyorsak, sözlerimize de öyle sahip çıkarsak asil, tutarlı, itibarlı, kalplere taht kuran, cennete mekan tutan insanlardan oluruz. Yoksa dünyada rezil, ahiret nimetlerinden azil, cehenneme direk oluruz. İnanınız ki, bu sözlerin hepsini Allah şahit olsun ki ben kendime söylüyorum. Sizler de bunu duyuyorsunuz. Allah cc. bizleri sözü, özü bir, tutarlı, sadık, doğru dürüst, ağzından kötü söz çıkmayanlardan eylesin. Kötü söz sahibinindir durumuna hiç kimseyi düşürmesin.
Sözümüzün eri olalım. Küfür ve yalandan, yılandan kaçar gibi kaçalım. Yapamayacağımız sözleri vermeyelim. Sorumlu hareket edelim diye tavsiye edelim.
Bu fani alemde hadsiz, hudutsuz, sınırsız, ölçüsüz hiçbir şey yoktur. Her varlığın bir sonu sınırı, ölçüsü olduğu gibi, konuşmanın da bir ölçüsü, oranı ve sınırı vardır. Nasıl ki hudut aşılınca, güzel olan işler çirkinleşirse, güzel ve ölçülü sözler aşırılığa taşar, ölçüleri aşarsa çirkinleşir. Nefrete dönüşür. Ölçülü konuşmalar, yararlı sözler, tatlı laflar, kuzu eti pirzolasına, bonfileye benzet. Tadına doyulmaz. Çirkin söz, küfürlü konuşmalar, kokmuş ete benzer. Asla yenilmediği gibi, kötü kokusundan yanında bile durulmaz. İnsanın burnunu direği kırılır.
Onun için her konuda ölçülere uyduğumuz gibi sözümüzde ve konuşmalarımızda da haddi aşmamamız lazımdır. En azından ağır kamil, olgun, sevilen, sayılan insanlar bu konulara daha duyarlı olmalı ve özen göstermelidirler. Çünkü hafif, itibarsız, değersiz sözler sahibini küçültür. Onun ağırlığını giderir. Allah ve kul katında toplumda saygınlığını yok eder. Tatlı ortamı, işret meclisine çevirir ve balı zehir eder. Bunun için sözlerimize, yazılarımıza dikkat edelim. Bu çirkin duruma düşmeyelim.