Artık yazmak da boşa bir çaba sanki. Sürekli olumsuzluklar, birkaç aydır yaşanan olaylar bile bezginlik yaratıyor. Durum gittikçe vahimleşiyor.
Her gün ülkemizi çağdaşlıktan uzaklaştıracak sayılarca çarpık uygulamaya ve olaya şahit oluyoruz. Hızına yetişemez olduk. Şaşkına döndük.
İşte onlardan bir demet;
NASA, Mars gezegeninde su bulurken, biz her Müslümana ölü yıkamanın öğretileceğini duyuyoruz.
Cumhurbaşkanı önceki seçimde 400 milletvekili isterken, 1 Kasım’da da seçimde 550 milli ve yerli milletvekili istedi. Oysa 13 senedir yerli ve milli varlıklarımız, kuruluşlarımız haraç mezat satıldı.
2000 yıllık Antik Aspendos tiyatrosunun restorasyonunda, orijinal gri taşlar yerine, beyaz mutfak mermeri kullanılarak tarihi eserleri bozmaktaki ustalıklarını da göstermiş oldular!..
Rize Belediyesi, şehrin meydanındaki Atatürk heykelini kaldırıp, yerine çay bardağı figürünü koymak için halk oylamasına gitmeye kalktı. Oysa çayı ile ünlü Rize’de çay üretimini Atatürk başlatmıştı. Nankörlüğün bu kadarı da fazlaydı doğrusu.
Muhalif gazeteci, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, her biri 25’er bin liraya tutulmuş 4 kişi tarafından, kaburgaları kırılacak kadar tartaklandı ve yakındaki bir apartmana sığınmasa, belki de öldürülecekti. Saldırganlar önce yakalandı, biri tutuklandı.
7 Haziran seçimlerinden bu yana 150’den fazla şehit verildi. Hala her gün gelmeye devam eden şehit haberleri içimizi dağlıyor.
Bu arada sevindirici bir haber, 2015 Nobel Kimya ödülünü 30 yıldır Amerika’da yaşayan Prof. Dr. Aziz Sancar’ın alması gururumuz oldu elbet. Fakat Türkiye’de yaşasaydı bu Nobel ödülünü aldığı çalışmayı yapabilir miydi, buna fırsat verilir miydi diye düşünmeden edemedik doğrusu. TÜBİTAK’ın durumu ortada. O yine de bu ödülü Cumhuriyet eğitimine borçluyum dedi.
Bu sene Hacda şeytan taşlama sırasında 769 Hacı adayı hayatını kaybetti. Suudi Arabistan yönetimi suç ölenlerin dedi. Oysa kendi prensleri tavaf sırasında korumaları ile yolu tıkadıkları için ve organizasyon zafiyetinden insanların ezilmesine neden olmuşlardı. Yani az gelişmişlik, bizim yöneticilerimizin de özendiği zihniyetin durumu buydu.
10 Ekim’de Ankara Tren Garı’nın önünde “Barış ve Demokrasi Mitingi” hazırlığında yaşanan facia ise bu yaşananların hepsini bastırdı. İnsanlar yurdun dört bir yanından barış ve demokrasi için bir araya gelmişlerdi. İki canlı bombanın patlaması ile çoğu pırıl pırıl gençlerden oluşan, 102 güzel insanımız katledildi. Bu katliam, Cumhuriyet tarihimizin en büyük katliamı idi. 20 Temmuz’da 34 gencimizin kaybına neden olan Suruç katliamının benzeri idi. Uzun süre bunun travması yaşanacak kuşkusuz. Unutulacak gibi değil bu vahşetler.
Az bir çaba ile, istihbarat ile şüpheliler yakalanabilecekken, büyük bir güvenlik zafiyeti ve göz yumma olduğu söylenmekte. Sonuçta suçlular kendi besledikleri, göz yumdukları IŞİD’li çıktı. Bu örgüt mensuplarının da cennet vaadi ile nasıl beyinlerinin yıkandığı, insan sevgisizlikleri anlaşılır gibi değil.
Ülkemizin Başbakanı bir de, bir televizyon programında bu patlamadan sonra oylarının arttığını söylemez mi? Aklımız duruyor artık.
3. Boğaz Köprüsü yapımında, halat kopması ile, can kaybı olmadığı halde, hata bendeydi diye intihar eden Japon mühendise karşın, bu kadar ölümleri istifa için yeterli görmeyen Bakanlarımız varken, “Her olayda istifa mı edilir?” diyen büyüklerimiz varken, bu kayıplarımız devam edecek demektir ne yazıktır ki...
Şatafat düşkünü Arap Şeyhlerini örnek alacaklarına, kişi başına milli geliri 40 bin dolar olan (bizim 9 bin) Finlandiya’nın tarifeli uçakla yolculuk yapan insan sever Cumhurbaşkanını örnek alsalar, bisikletle işine giden Başbakanını örnek alsalar, bu çarpıklıkların çoğunu yaşamazdık herhalde.
Elbette emperyalist güçlerin rolü de büyük. Fakat onlara alet olanlar asıl suçlu değil mi?
İnsanlarımızın aklının başına gelmesi için, bu kadar kayıplardan başka, daha ne olması bekleniyor acaba? Bu kadar mı algıdan yoksunlar?
Yönümüzü Ata’mızın yaptığı gibi, çağdaş ülkelere çevirerek, insanca yaşama olanağına kavuşabiliriz ancak.
Ortadoğu’nun az gelişmiş zihniyetlerine, düzenlerine çevirecek değil.
1 Kasım seçiminde halkımız aklını çok iyi kullanmak zorunda. Tercihini çağdaşlık yönünde kullanmak zorunda. Mutlak oy kullanmak zorunda. Aksi halde dönüşümüz çok zor olacak. Bir Atatürk daha gelemez artık düzeltmek için. Beklemeyelim.