Her 24 Nisan, Türkiye için bir kâbusa dönüşürdü. Her 24 Nisan’da, özellikle ABD Başkanı’na bakılırdı, acaba “soykırım” diyecek mi diye…

Nihayet ABD Başkanı Joe Biden “soykırım” dedi ve de bu kâbus sona erdi!

Tam 36 yıl senatörlük yapmış, Obama’nın iki dönem Başkan Yardımcısı olmuş, bu süre içinde sürekli soykırımı tanımanın kavgasını vermiş bir kişi idi Biden.

Ve 24 Nisan 2019 günü söz vermişti. Ve 24 Nisan 2021 günü sözünü tuttu.

Elbette Türkiye çok büyük bir tepki gösterdi. “Tanımıyoruz bu kararı” denildi. “Yok hükmündedir” denildi. “Kınıyoruz” denildi. Ama yeterli değildi.

Çünkü sorun, Biden’in “soykırım” sözü değildi.

Sorun, 98 yaşındaki Cumhuriyet’in bunu dünyaya anlatamamasıydı.

Sorun; Diplomatların, elçiliklerin, başbakanların, cumhurbaşkanlarının, siyasi liderlerin, tarihçilerin ve tüm aydınlarımızın bunu anlatamamış olmasıydı.

Bu nedenle konuyu, önceki yazılarımdan faydalanarak bir kez daha yazmak gerekti.

* * *

ABD Temsilciler Meclisi, soykırım iddialarını 30 Ekim 2019’da kabul etmişti. Hem de ezici bir çoğunlukla…

Ve bu karar, 12 Aralık 2019 günü Senato’da onaylanmıştı. Hem de oybirliğiyle…

Elbette bu kararlar, Türkiye için bir tehditti. Yaşanmış ortak bir acıyı, iki ülke arasına fitne tohumu ekerek, Türkiye siyasetini baskı altına almaktı.

Ama bu yeni bir olgu da değildi.

Çünkü ABD’de 50 Eyaletin 41'inde “soykırım” kabul edilmiş, 27 yerde “soykırım anıtı” dikilmiş ve de her yıl 24 Nisan'da “soykırım anma” törenleri yapılır olmuştu.

* * *

Peki, ne idi bu “soykırım” sorunu?

Soykırım iddiası, Osmanlı İmparatorluğunun dağılması sonucu Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalan bir sorundur.

Birinci Dünya Savaşı sürecinde 1915 yılında, Anadolu'daki Ermeni yurttaşların bir bölümüne “tehcir” uygulanmış, Anadolu toprakları dışına (özellikle Suriye'ye) gönderilmişti.

sorun, bu tehcirde ölen Ermenilere “soykırım” uygulandığı söylemidir. Oysaki imparatorluğun tüm cephelerinde kanlı bir savaş devam ederken, Anadolu'daki Ermeni başkaldırılarına olabilecek bir halk desteğine önlem alınmasıydı.

Elbette ki, tehcir sürecinde istenmeyen ölüm olayları da olmuştur.

Avrupa parlamentosuna göre 1,5 milyon, İngiliz verilerine göre 600 bin, TTK eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu'na göre 56 bindir. Sonuçta net ve kesin bir sayı yoktur.

* * *

Bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere 30’dan fazla ülke Ermeni iddialarını “soykırım” olarak kabul etmiştir.

Ve “BM Ayrımcılığın Önlenmesi Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Dünya Kiliseler Konseyi” gibi kuruluşlar tarafından da “Ermeni Soykırımı” kabul edilmiştir.

Ve de 27’si ABD’de, 28’i Ermenistan’da ve 35’i Fransa’da olmak üzere, 2003 verilerine göre 26 ülkede 143 adet “Ermeni Soykırım Anıtı” dikilmiştir.

Üzücü olan durum ise ilk Ermeni Soykırım Anıtı’nın, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta dikilmiş olması; İran, Suriye ve Mısır'da da bu anıtların bulunmasıdır.

* * *

Ne yazık ki, soykırım iddialarına karşı Türkiye siyaseti sınıfta kalmıştır.

Nitekim 18 Nisan 1987 günü Avrupa Parlamentosu (AP), Ermeni Soykırımı kararını onaylarken iktidarda ANAP vardı; Başbakan Turgut Özal, Cumhurbaşkanı Kenan Evren idi.

1993'te Arjantin, 1995'te Rusya, 1996'da Kanada, 1997'de Lübnan, 1998'de Belçika ‘soykırımı’ onaylarken Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel idi. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Necmettin Erbakan'ın Başbakanlık, Erdal İnönü'nün Başbakan Yardımcılığı yaptığı hükümetler dönemiydi.

2000'de İtalya ve Vatikan'da, 2001'de Fransa'da “Ermeni Soykırımı” kabul edilmiş ve Fransa’da 35 tane “soykırım anıtı” dikilmişti.

Ve 15 Nisan 2000 günü Avrupa Parlamentosu, bir soykırım kararı daha almıştı.

O gün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Ecevit, yardımcılar da Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz idi. Hükümet ise DSP-MHP-ANAP koalisyonuydu.

15 Nisan 2015 günü ise Avrupa Parlamentosu, soykırım kararını bir kez daha yenilerken iktidarda AKP hükümeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan idi.

* * *

Görünen o ki, siyasetin her rengi bu iddiaları yaşamıştır.

Ortak yaşanmış bir acının yaralarını Türk ve Ermeni siyasetçileri, Türk ve Ermeni tarihçileri birlikte sarmaları gerekirken 98 yıldır saramamıştır.

Sonuçta AB'ye girebilmekte bir önkoşul olmuş; özellikle Batının, Türkiye üzerine

uyguladığı bir siyasal baskıya dönüşmüştür.

Ve de bu iddialarla Cumhuriyet ve Cumhuriyet öncesi sorgulanmak istenmiştir.

Bu nedenle konu, iktidar- muhalefet çatışmasına alet edilecek bir konu değildir.

Güçlü bir tavır oluşturulmalı, konu bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılmalıdır.

Peki, şimdi sıra Biden’in muhalefeti zan altında bırakacak sözlerinde midir?