Yalancı çobanın “kurt geliyor” hikayesini bilirsiniz.

Sürüsünü alıp köyün dışına otlatmaya götüren çoban, güya şaka yapmak istemiş, “Kurt geliyor!” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış.

Baltasını, küreğini, sopasını kapan köylüler hayvanların otladığı meraya koşmuşlar. Bakmışlar ki, ortada kurt murt yok. Çoban “şaka yaptım” diye gülüyormuş. Çobana kızıp geri dönmüşler…

Bu münasebetsiz şaka bir kez daha tekrarlanmış. Köylüler küplere binmiş…Çobana demediklerini bırakmamışlar.

Aradan epey bir zaman geçtikten sonra, çobanın yine acı feryadı duyulmuş köyden: “Kurt geliyor!..Sürüye saldırıyor!..”

Köylüler, “yine aklınca şaka yapıyor bize” diye düşünmüşler ve yerlerinden bile kıpırdamamışlar.

Meğer bu kez gerçekten kurt saldırmaktaymış sürüye…Ve bir hayli telefat vermiş.

*

Sosyal medyadaki bazı yorumlara ve paylaşımlara bakınca, “kurt geliyor” hikayesini hatırlamadan edemiyoruz.

Çok kişinin ilgisini çekebilmek, okutabilmek, tıklatabilmek için öyle flaş başlıklar atılıyor ki…Gerek ekonomide ve siyasette, gerekse sosyal hayatta, sporda, sanatta…

Yazının içeriğine bakıyorsunuz, başlıkla alakası yok…Veya hiçbir temele dayanmayan, ciddiyetten uzak bir takım “sözde” tahliller, yorumlar…

Aldatıldığınıza mı yanarsınız, vaktinizi boşa harcadığınıza mı?

*

Sansasyon yaratmayı amaçlayan bu gibi mesnetsiz haber, yorum veya paylaşımlar yüzünden, sosyal medyadan kaçasınız geliyor.

Yarın gerçekten bir “skandal” karşınıza çıksa, adeta “kurt geliyor” aldatmacası gibi inanmayacaksınız, içeriğine bakma gereğini bile duymayacaksınız.

*

Buradan şu sonucu çıkarmak mümkün:

Sosyal medya, kimileri tarafından ne yazık ki çok kötü kullanılıyor. Bilgi kirliliği yüzünden çöp sepetine dönüşüyor. Olan da, sosyal medyayı doğru kullanma çabasındaki insanlara oluyor.

Yani kuruların yanı sıra yaşlar da yanıyor.

Aslında, bilgiye ulaşmak açısından internet ne büyük kolaylık…Dünyanın bütün ansiklopedileri elinizin altında adeta…Dünyanın bütün haberleri, bilgileri, belgeleri, fotoğraf ve videoları…

Çok izlenme, çok okunma uğruna, bire beş değil beşyüz katanlar olmasa…

Yalanı doğru gibi satanlar olmasa…

*

Özgürlüğü genellikle yanlış anlıyoruz.

Demokratik haklar arasında, insanları aldatma, duygularıyla oynama özgürlüğü yok.

Bu istismarlara müsamaha edilmemesi gerektiğini söylediğinizde de, özgürlüklerin kısıtlanmasını istemiş olmuyorsunuz.

Hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde, demokratik hak ve özgürlükler sonuna kadar tanınmalı, ama istismarların da mutlaka önüne geçilmeli.

*

Bu konuda toplumun da sorumlu olduğu ve halka da görevler düştüğü kanısındayız.

İnsanlar, olayların abartıldığını, yalan-yanlış aksettirildiğini veya tamamen uydurulduğunu farkettiklerinde, tepkilerini ortaya koymalılar…Sessizce kabullenip geçmemeliler. Tepkisizlikleriyle istismarcılara cesaret vermemeliler.

Doğrulara ancak duyarlı toplumsal reflekslerle ulaşılabilir.