Eski adıyla GATA, yeni adıyla Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekim yardımcılığı görevini yürüten Dr. Ali Edizer, sosyal medya hesaplarından Medeni Kanunu ve tek eşliliği hedef alan paylaşım yaptı. Sosyal medyadan yayılan bu ses, yüzlerce eylemin, basın açıklamasının, makale yazımının yaratamadığı etkiyi bir anda oluşturdu. Sosyal medyanın gücüyle belki doktorun düşündüğünün tersine etki yarattı ve görevinden alınmasına sebep oldu.

Adalet arayışı; yasaklamak için tuzak üstüne tuzak kurulan, medya ve sosyal medyadan yükseldi. “Aldatma, Allah ruhsat vermiş onu da al, yuvanı yıkma” ve benzeri mesajlara itirazlar da demokratik söylem işlevi gördü. Oysa ne ülkemiz demokratik olduğu için, ne de siyasi irade Medeni Kanun'u ve eşit yurttaşlık haklarını korumak istediği içindir. Asıl ereğin erken beyan edildiği için ‘erken öten horozun’ kafası kesildi. Samimi değiller, çünkü hiç bir iktidar mensubundan bu yönde aksi bir beyan duymadık. Dr. Ali Edizer’in görevden alınması yetmez, çalışma ruhsatı iptal edilmeli. Eski başbakanlardan Sayın Mesut Yılmaz için söyledikleri tüyler ürperticidir.

Twitter hesabından paylaşımda bulunan Edizer, Sayın Mesut Yılmaz'la ilgili "Bu arada İmam Hatip mezunu gassalimizin bir avuç dolusu pamukla Mesut Yılmaz'ı köşede sabırla beklediğini de ilave edelim" söyleminde bulunmuştur. Oysa bugün Corona ile uğraşta canlarını hiçe sayan, halkın sağlığı için şehit olan, sağlıkçılarımızı ve doktorlarımızı düşününce bu şahsa ne doktor, ne de insanlıktan nasibini almış demeye dilim varmıyor.

Kişinin eski bir başbakan olması bir yana, isterse sıradan insan olsun, hangi doktor hastasını elinde pamukla bekler? Ve hastasının ecelinden evvel bir an önce hakkın rahmetine kavuşması için dilekte bulunabilir. Böyle bir söylemin hangi insanlık idealinde veya hangi dinsel inançta yeri vardır? Türk toplumunun, insanın insanlık idealleri ile eşleşebilir mi? Hasta yatağında Azrail’le pençeleşen bir insana, onu kurtarmak için teslim edilmiş bir doktorun duyguları utanç vericidir. Siz kendinizi bu özellikleri taşıyan bir doktora teslim edebilir misiniz?

Şimdi Ali Edizer’in sözleşmesine son verildi. Erken öttüğü için, bunlar bitip tükendi mi? Bütün kurumların bu tip zihniyetler tarafından kuşatılmışlığı söz konusu. Bunları bu görevlere kimler getirdi? Sorulduğunda “sızma var” deniyor. Aslında tarikat ve cemaatlerin kurumlara sızmadığı, AKP’nin bünyesinde olduğu açıkça görülüyor. Bülent Arınç; “Herşeyin garantisi biziz, biz varsak siz de varsınız, biz yoksak siz de yoksunuz” dememiş miydi? Tarikatlar ağı bütün kurumları sardı. FETÖ (Fetullahcı Terör Örgütü) benzeri kurumlar için, yarın bir kere daha “kandırıldık” diyecekler.

Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol medeniyet yolu” sözünün AKP iktidarında hiç bir karşılığı yoktur.

FETÖ’den boşalan yerleri, eğitimden, sağlığa, kolluk kuvvetlerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) yargıya kadar diğer cemaat ve tarikatların sızdığını söylemek saflık değilse iyi niyetlice bir yaklaşımdır. Kuşatılmışlık durumu söz konusudur. Artık tarikatların ekonomisi milyon dolarlarla ifade ediliyor.