Dünkü yazımızda; nesli tükenmeye yüz tutmuş, adı sanı bilinmeyen bir yurttaşımızın dillendirdiği bu yazının birinci bölümünü yayımlamış; yazının uzunluğu nedeniyle kalanını bugüne bırakmıştık.

İşte o yazının devamı…

* * *

Ben daha maaşımı almadan, vergim kesiliyor...

Elektrik, su, kanalizasyon, emlak vergilerini gününde, anında ödüyorum. Olur da geciktiririm korkusuyla; ödeme gününü, mutfağımın, oturma odamın dört bir yanına küçük küçük notlar tutuşturuyorum. Parmağıma ip bağlıyor, cep telefonumun uyarı modunu devreye sokuyorum.

Ama başkaları ödemiyor. Ne vergisini ödüyor, ne elektrik borcunu, ne su parasını, ne de sahip oldukları onlarca/yüzlerce emlakinin vergisini...

Ödemiyor da n’oluyor?

Hiçbir şey... Hiçbir şey olmuyor...

Daha da olmadı, affediliyor.

Biz ödediğimizle kalıyoruz, bu beyzadeler affediliyor. Ne bunu yapanlar, ne de bunlara bu yolu açan siyasetçiler, ne utanıyor, ne sıkılıyorlar...

Şöyle bir düşünüyorum da; bir terslik var bu işte, bir yerlerde yanlış yapıyoruz, gibi geliyor bana...

* * *

Benim maaşım belli. Eşiminki de belli...

Ama stadyumlarda sünnet düğünü yapanların geliri, her nasılsa belli değil!

Oysa biz evlendiğimizde düğün bile yapamadık.

Biz evlendiğimizde, alacağımız mobilyalarla doğaya zarar vermişizdir endişesi ile nikaha gelen herkese, şeker yerine yüzlerce ağaç fidanı dağıttık, doğadan aldığımızı doğaya geri verelim diye...

Ama başkaları ormanı yakıp yerine ev yaptılar, sattılar, kiraladılar, zengin oldular ve “2 B” zırvalığıyla da affedildiler.

Benim babam ev alabilmek için; 12 sene, aynı işçi parkası ve aynı pençeli ayakkabısı ile gezdi. Çok şükür şimdi iki göz de olsa başlarını sokacak bir evleri var...

Ama başkalarının babası, devletin arazisi üzerine gecekondu yaptı, sonra müteahhide verdi, şu şimdi bir sitede 60 dairesi var.

Şöyle bir düşünüyorum da; bir terslik var bu işte, bir yerlerde yanlış yapıyoruz, gibi geliyor bana...

* * *

Ben dişimi fırçalarken, musluğu devamlı kapalı tutuyorum. Meyve yıkadığım suyla, balkonumu yıkıyorum..(Malum... suyu israf etmeyeceğiz ya... )

Ama başkaları golf sahaları yapıp, o çimler için tonlarca su kullanıyor. Üstelik bir yerlerden kaçak su kullanıp, su parasının da üzerine yatıyorlar.

Ben bakanımızın da tavsiyesine uyarak saçımı havluyla kuruluyorum. Ayrıca Maliye Bakanımızın kızına katkısı olsun diye, evlerimizi tasarruflu ampullerle donatıyor, “A+ sistemli” makineler kullanıyorum...

Oysa biliyorum ki başkaları kaçak elektrik kullanıyor. Bu ahlaksız kaçakçıların faturalarını da ben ödüyorum.

Şöyle bir düşünüyorum da; bir terslik var bu işte, bir yerlerde yanlış yapıyoruz, gibi geliyor bana...

* * *

Sağlık sigortamı istemesem bile ben ödüyorum... Ama başkaları yeşil kartla gidip, benim paramla muayene oluyorlar. (Gerçekten ihtiyacı olana, son kuruşuna kadar helal olsun. Ama bu ülkede kaç milyon yeşil kartlı var? Kaçı hak ediyor, biliniyor mu?)

* * *

Ben sabrediyorum, bir yaratıcının var olduğuna, yaşadıklarımın bir sınav olduğuna inanıyorum.

Bugüne değin hiç bir gerekçe ile, doğruluktan ve dürüstlükten ödün vermedim, vermiyorum.. .

Ama birileri “takıyye” diyor, “cihat” diyor, çalkalıyor, kıvırıyor, uyduruyor, dinimi bölüyor, kullanıyor. Ben bunlardan büyük rahatsızlık duyuyor, ölüyor, kahroluyorum.

* * *

Daha yazabilirim; hem de sabahlara kadar yazabilirim; ama biliyorum ki, ben yazacağım, ben okuyacağım...

O nedenle, yazımı fıkrayla bağlayıp, son sözümü de ondan sonra söyleyip, yazımı noktalamak istiyorum.

Adamın biri tüm yaşamı süresince hiç kimseye en ufak bir kötülük yapmamış. Her türlü kurala uymuş; içmemiş, zina yapmamış, uyuşturucu kullanmamış, kimsenin dedikodusunu yapmamış, kimseyle kavga etmemiş.

Neticede hak vaki olmuş; büyük bir sevinç ve beklenti içersinde sorgu meleğinin huzuruna çıkmış.

Sorgu meleği elindeki dosyaya bakmış bakmış; “Hayret!...” demiş, “Yahu sen, hiç kul hakkı yememiş, hiç kalbini bozmamışsın!!??...”

“Evet” demiş, adam...

“Hiç içmemiş, kimseye kem söz söylememiş, kimseye el kaldırmamışsın!?...”

“Evet” demiş, adam.

“Yahu sen karından başkasına yan gözle bile bakmamışsın!?...”

“Evet” demiş, adam.

Böyle onlarca sorgu sualden sonra, sorgu meleği yanındaki meleğe dönmüş, “Bir çift kanat getirin” demiş.

Adam heyecanla sormuş, “Melek oluyorum değil mi?”

Melek, “Hayır” demiş, “Kaz oluyorsun...”

* * *

Benim söylemek istediğim de tam bu işte.

Şimdi ben de kaz mıyım?

İmza

Bir T.C. vatandaşı...”