Özünü bozmadan üzerinde biraz oynadığım aşağıdaki yazı bir alıntı.

Yazanı kim bilmiyorum. Hoşuma gittiği ve anlamlı bulduğum için paylaşmak istedim.

* * *

Bir genç babasına soruyor.
“Bunca yokluğun içinde, siz nasıl yaşadınız baba, Allah aşkına?”
!!??...

“Teknoloji yok…
Uçak yok…
İnternet yok…
Bilgisayar yok…
Gösteri yok…
TV yok…
Klima yok…
Araba yok…

Motosiklet yok…
Cep telefonu yok…

Yok, yok, yok…”

* * *

Baba yanıt veriyor;
"Aynen sizin nesil gibi evlat, aynen sizin nesil gibi…

Bugün siz de yokluklar içinde yaşıyorsunuz ama farkında değilsiniz.

Siz farkında olmadığınız bu yokluklarla nasıl yaşıyorsanız, biz de öyle yaşadık…”

!!??...

“Şükretmek yok…
Doyum yok…

Kanaat yok…

Şefkat yok…

Sevgi yok…
Onur yok…
Saygı yok…
Karakter yok…
Utanç yok…
Alçakgönüllülük yok…
Zaman planlaması yok…
Tasarruf yok…

Okumak yok…

Yok, yok, yok…”

* * *

Gerçek payı olmakla birlikte; baba, olayı biraz abartmış.

Çocuklarımıza ve çocuklarımızın kuşağına haksızlık yapmış.

Bizim dönemimizde (1940 – 1980), elbette günümüz teknolojisinin getirdiği olanaklar yoktu.

Ama bu denli (kişinin kendisini ve çevresini etkileyecek boyutta) hırs da yoktu.

Bu denli karmaşa, bu denli telaşe, bu denli yoğunluk, bu denli baskı da yoktu.

Huzur vardı bizim dönemimizde.

Doyum vardı.

Güzel insani ilişkiler vardı.

Güçlü akrabalık ilişkilerimiz vardı; akrabalarımızla iç içe yaşardık.

Televizyon yoktu ama güzel komşuluk ilişkileri vardı.

Arkadaşımızın evine davet olmadan girer; sofralarına davet olmadan otururduk.

Araba(lar) yoktu ama yollar, kaldırımlar bizimdi.

Okuldan sonra akşama kadar sokakta oynardık.

İnternet arkadaşlarıyla değil gerçek arkadaşlarla oynardık..

Susadığımız zaman, şişelenmiş sudan değil, musluktan su içerdik.

Aynı bardağı dört arkadaşla paylaştığımız halde hastalanmazdık.

Her gün pilav, börek yediğimiz halde (günümüz insanları gibi) kilo almazdık.

Çıplak ayakla dolaşırdık ama ayaklarımıza bir şey olmazdı.

Annemiz ve babamız bizi sağlıklı tutmak için hiçbir zaman ek gıda takviyeleri, vitaminler vermezlerdi.

Kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaratır ve onlarla oynardık.

Ailemiz zengin değildi. Bize mal mülk değil, sevgi verdiler.

Cep telefonlarımız, DVD'lerimiz, oyun istasyonumuz, X Box'ımız, video oyunlarımız, kişisel bilgisayarlarımız, internet sohbetimiz olmadı ama gerçek arkadaşlarımız, sağlam dostlarımız vardı bizim.

Çektiğimiz /çektirdiğimiz fotoğraflar siyah beyazdı ama renkli anılarla dolu idi.

Biz kendine özgü eğitimi ve disiplini olan bir kuşaktık. Ebeveynlerimizin, hele de öğretmenlerimizin sözüne uymama gibi bir lüksümüz olmazdı.