Siyaset kurumu ülkeyi yöneten veya yönetmeye talip olan insanlardan oluşur. Bu kurumun saygınlığı çok önemlidir. Son zamanlarda siyasiler arasındaki üslup kamuoyunca hoş karşılanmamaktadır.

Bilinen bir şey varsa, TBMM’nin saygınlığına 90 yıllık Cumhuriyet Döneminde olabildiğince dikkat edilmiştir. Kuşkusuz Mecliste bağırmalar çağırmalar olmuştur ama, asla sin-kaf küfürler olmamıştır.

Bu durumdan rahatsız olduklarını açıklayan Bülent Arınç, Taha Akyol ile söyleşisinde geçmişten örnekler vererek, rahmetli Bülent Ecevit’in kibar, nazik ve beyefendi üslubundan övgü ile söz etmiştir. Bu açıklama geçmişte Ecevit sevgisi, sempatisi ile yetişmiş bir insan olarak beni ziyadesiyle memnun etti diyebilirim.

1970’li yıllarda (sanırım çok kısa bir yayın hayatı olan) yayınladıkları  “Özgür İnsan” dergisini heyecanla beklerdim. İlk sayısındaki özgür insanı tanımlayan yazısı hala belleğimdedir. Ne kadar hoş, akıcı, anlaşılır ve her şeyden önce duru bir Türkçe’yle yazardı.

Rahmetli, bu dünyadan geldi geçti. İktidar yılları maalesef siyasi ve ekonomik bakımdan buhranlı yıllara rastladı. Hepsinden öte Türkiye’nin onurundan taviz vermediği için hep Amerika’nın darbesini yedi. Bazen düşünürüm de, 1974’teki Karaoğlan Efsanesini Beyaz Saray ile taçlandırsaydı. Sanırım farklı bir Ecevit olabilirdi. İyi ki, öyle yapmadı. Ülkenin gururunu çiğnettirmedi. Ben de bugün, gönül huzuruyla O’nu rahmetle yad ediyorum.

İşin diğer bir yönü, insanlarımızın ülkeyi yöneten insanlara karşı vefalı olmaları gerektiğidir. Medyada boy gösteren malum kiralıklar, hangi konuda olursa olsun hemen ezber hazır. Geçmişte kimse doğru bir şey yapmamış. Her şey berbat.

Oysa bir parça vefalı olmak gerekir. Bir dönem Ecevit’i nasıl sevmişsek gün geldi Demirel’i de öyle sevdik. Bu ülkenin 40-50 yılına damgasını vurmuş bir büyük lider. Ben onun çoban lakabını çok sevmişimdir. Gerçi bu sözü kendisini biraz rencide etmek için söylediler ama, bendeki Demirel sevgisinin temelinde o söz vardır. Her köy çocuğu gibi ben de ilkokul yıllarımda kuzularımızı güttüm. Yani benim de temelimde çobanlık var. Bunda ne var yani? Demirel çobanlıktan Başbakan, Cumhurbaşkanı oldu. Ben de bir üniversitede profesör oldum. Hani geçen akillerden biri söylüyordu ya, Türkler bu ülkede ellerindeki ayrıcalığı paylaşmak istemiyorlar. Ne diyeyim ben bu söze. Kime ne ayrıcalık yapılıyordu. El insaf.

Kanaatimce Türkiye’de siyasetin üslubu da bozuldu. Tadı da kaçtı. Yeni bir ruh ve soluk gelmeli. Ama nasıl? Her defasında yeni parti veya partiler kurmanın çözüm olmadığı geçmişte çok görüldü. Ama milli merkez hareketi gibi, bugün Mustafa Sarıgül’ün dediği gibi geniş kapsamlı bir Demokrasi Hareketi türünden bir aksiyon şart oldu. Milli Anayasa Formu ve sonunda oluşan Milli Merkez şunu gösterdi ki, insanlar farklı partilerden de olsa ortak ideal ve duygular için bir araya gelebiliyorlar.

Ülkemizin gerçekten zor bir süreçten geçtiği bu günlerde yeni bir ruh ve soluğa ihtiyacımız var.